28 Kasım 2013 Perşembe

" Gölgenin Tüm Günü " Üzerine Bir Üst Kurmaca (1)

İşi bir atla üç nala kalmışken, ikinci nalın mıhını da bulduracağım ona yarın. Adım gibi biliyorum, yine peşime düşecek. Hele bir sabah olsun.

Beklenmedik bir anda karşısına çıkaracağım çivi, bir fincan kahve olacak. Bu kadar basit! İkinci nalın mıhı, garsonun tepsisinden yumuşak iniş yaparak konacak seritakipçi düşbazımın önüne.

Herkesin değil ama, çoğunluğun satılık olduğu şu dünyada, kaç paradır ki bir garsonu satın almak? Adamın cebine sıkıştıracağım ellilik çok bile bu iş için. Alt tarafı bir kâğıt parçası koyacak fincanın yanına. Kırmızı eteğim gibi, kıpkırmızı, buruşuk bir kâğıt… Çözülmeyi bekleyen minicik bir sihirli yumak gibi yani.

Seritakipçim önündeki kâğıda aval aval bakarken, ben de onu seyredip bıyık altından güleceğim. Dertop edilmiş, ufacık bir topa benzeyen kâğıda gözlerini diken düşbazım, su akar deli bakar gibi bakacak kâğıda. Bakar, biliyorum, aynı zamanda seribakardır çünkü.

Kanadının ucu, kimbilir kimin göz bebeğine takılı kaldığından uçamamış bir şahindir seritakipçim. O benim peşimde sürüklenirken, ben onun hikâyesini yazıyorum gökyüzüne bulutlarla, bir okuyabilse…




   Asuman Portakal