5 Kasım 2013 Salı

İyi Şeylerin Bulaşıcılığı...

İş çıkışı saatine denk geldiğimi bilseydim, ya daha erken davranır ya da biraz daha beklerdim. Ama olan olmuş, karşıdan gelmekte olan tıklım tıklım dolu dolmuşu durdurmuş ve binmek zorunda kalmıştım. Dolmuşa adım atmamla birlikte, koku tüm yoğunluyla burun deliklerime doldu bile: Yorgunluğun kokusu. Kendime ayakta durup, tutunabilecek bir yer kollarken, bütün gün çalışmanın kokusunu yayan, bitkin bedenlere çarpıyor gözlerim. Kuaför çırakları, tezgâhtar kızlar, vardiya değiştirmiş komi ve garsonlar. Ah elbette bir de gündelikçi kadınlar. Gözlerim hızla üzerlerinde dolaşırken, hemen önümdeki tek kişilik koltukta oturan gençten oğlan yüzünde belli belirsiz çapkın bir gülüşle kalkıp yer veriyor bana. Aylaklığımı düşünüp, oraya oturmayı hiç de hak etmediğimi bile bile, bu iltifatı reddedemeyeceğime karar verip oturuyorum bana sunulan yere. Bunun diğerlerine hakaret olduğunu aklıma bile getirmeden başımı pencereye çevirip dışarıyı izlemeye başlıyorum. Emeğin kokusuna yavaş yavaş alışmakta burnum ve bu yabancılık birden kendimden tiksinmeme neden oluyor.

Oturalı birkaç dakika olmadan dolmuş, başka insanları da bu balık istifine dahil etmek için duruyor. Birkaç kişiyle birlikte, koca bir çiçek buketi biniveriyor esmer bir kadının kollarında dolmuşa. Kokunun hızlı değişimi öyle beklenmedik ki, donup kalıyorum. Kadın kucağındaki koca buketle hemen önümde durup, güçlükle tutunmaya çabalıyor. Her renk ve cins çiçeği barındıran buketten yayılan koku öyle baş döndürücü ki, kadının yüzüne bakmayı akıl etmem zaman alıyor. Sıradan bir esmer denebilir, kucağında o buket; yüzünde, besbelli çiçeğin yarattığı ( sevgiliden muhtemelen çiçek) o kendinden memnun, haz dolu gülümseyiş olmasa. Dolmuştan yükselen “ ne güzel koktu” yorumlarıyla parlıyor kadının gözleri ve güzelleştikçe güzelleşiyor, çok güzelleşiyor. Tutunup, ayakta durmakta güçlük çektiğini fark ettiğim esmere doğru bakıp, “ verin isterseniz buketi bana “ diyorum; öyle istiyorum ki o buketi tutmayı, kadın büyük bir cömertlikle buketi uzattığında minnettarım. Buket kucağıma konuverdiğinde, kokunun ve renklerin yalnız benim değil,  tüm dolmuşun havasını değiştirdiğini fark edemeyecek kadar bencil bir keyif yaşamaktaydım. Her bir yaprağa dokunmak, renkleri ve yayılan kokuyu kutsamak istiyorum ama mutlu esmer kadının bakışları ikimizin üzerindeyken, bu sevişmeye izin yok biliyorum. Dakikalar sonra, esmer kadın, “ iniyorum, alayım buketi ve teşekkür ederim taşıdığınız için” dediğinde tüm dolmuş ve ben keyfi elinden alınmış sıradan yolculara dönüşüyoruz. Oysa çiçek yorgunluğun kokusunu bastırmış, hepimizi yeniden canlı kılmıştı.

Çiçek iniyor ve biz geride bıraktığı ve giderek yiten kokuya tutunup keyfi uzatmaya başlıyoruz. Çok sürmüyor. Dinçleşmiş bedenler yeniden büzülüyor, kafalar camlara yeniden yaslanıyor ve yol uzadıkça uzuyor emekçi bedenlere.

Dolmuştan inip eve doğru yürürken, bir buket çiçeğin verdiği hazzın bulaşıcı olduğunu düşünüyorum. Tıpkı, anlamını bildiğiniz bir gülümseyişin size de sirayet etmesi gibi. Bulaşıcı o da…


Mey


                                                   Cristina Coral