İş çıkışı saatine denk
geldiğimi bilseydim, ya daha erken davranır ya da biraz daha beklerdim. Ama
olan olmuş, karşıdan gelmekte olan tıklım tıklım dolu dolmuşu durdurmuş ve
binmek zorunda kalmıştım. Dolmuşa adım atmamla birlikte, koku tüm yoğunluyla
burun deliklerime doldu bile: Yorgunluğun kokusu. Kendime ayakta durup,
tutunabilecek bir yer kollarken, bütün gün çalışmanın kokusunu yayan, bitkin
bedenlere çarpıyor gözlerim. Kuaför çırakları, tezgâhtar kızlar, vardiya
değiştirmiş komi ve garsonlar. Ah elbette bir de gündelikçi kadınlar. Gözlerim
hızla üzerlerinde dolaşırken, hemen önümdeki tek kişilik koltukta oturan
gençten oğlan yüzünde belli belirsiz çapkın bir gülüşle kalkıp yer veriyor
bana. Aylaklığımı düşünüp, oraya oturmayı hiç de hak etmediğimi bile bile, bu
iltifatı reddedemeyeceğime karar verip oturuyorum bana sunulan yere. Bunun
diğerlerine hakaret olduğunu aklıma bile getirmeden başımı pencereye çevirip
dışarıyı izlemeye başlıyorum. Emeğin kokusuna yavaş yavaş alışmakta burnum ve
bu yabancılık birden kendimden tiksinmeme neden oluyor.
Oturalı birkaç dakika olmadan
dolmuş, başka insanları da bu balık istifine dahil etmek için duruyor. Birkaç
kişiyle birlikte, koca bir çiçek buketi biniveriyor esmer bir kadının
kollarında dolmuşa. Kokunun hızlı değişimi öyle beklenmedik ki, donup
kalıyorum. Kadın kucağındaki koca buketle hemen önümde durup, güçlükle
tutunmaya çabalıyor. Her renk ve cins çiçeği barındıran buketten yayılan koku
öyle baş döndürücü ki, kadının yüzüne bakmayı akıl etmem zaman alıyor. Sıradan
bir esmer denebilir, kucağında o buket; yüzünde, besbelli çiçeğin yarattığı (
sevgiliden muhtemelen çiçek) o kendinden memnun, haz dolu gülümseyiş olmasa.
Dolmuştan yükselen “ ne güzel koktu” yorumlarıyla parlıyor kadının gözleri ve
güzelleştikçe güzelleşiyor, çok güzelleşiyor. Tutunup, ayakta durmakta güçlük
çektiğini fark ettiğim esmere doğru bakıp, “ verin isterseniz buketi bana “
diyorum; öyle istiyorum ki o buketi tutmayı, kadın büyük bir cömertlikle buketi
uzattığında minnettarım. Buket kucağıma konuverdiğinde, kokunun ve renklerin
yalnız benim değil, tüm dolmuşun
havasını değiştirdiğini fark edemeyecek kadar bencil bir keyif yaşamaktaydım. Her
bir yaprağa dokunmak, renkleri ve yayılan kokuyu kutsamak istiyorum ama mutlu
esmer kadının bakışları ikimizin üzerindeyken, bu sevişmeye izin yok biliyorum.
Dakikalar sonra, esmer kadın, “ iniyorum, alayım buketi ve teşekkür ederim
taşıdığınız için” dediğinde tüm dolmuş ve ben keyfi elinden alınmış sıradan
yolculara dönüşüyoruz. Oysa çiçek yorgunluğun kokusunu bastırmış, hepimizi
yeniden canlı kılmıştı.
Çiçek iniyor ve biz geride
bıraktığı ve giderek yiten kokuya tutunup keyfi uzatmaya başlıyoruz. Çok
sürmüyor. Dinçleşmiş bedenler yeniden büzülüyor, kafalar camlara yeniden
yaslanıyor ve yol uzadıkça uzuyor emekçi bedenlere.
Dolmuştan inip eve doğru
yürürken, bir buket çiçeğin verdiği hazzın bulaşıcı olduğunu düşünüyorum.
Tıpkı, anlamını bildiğiniz bir gülümseyişin size de sirayet etmesi gibi.
Bulaşıcı o da…
Mey
Cristina Coral