Üzgün müsün
yoksa öfkeli mi, diye sordu. Şaşkın baktım
ilkin, ardından hızlı bir hesap yaptım. Didiklenmeye takatim yoktu. Yalandan olduğunu
fark etmeyeceğini umut ederek güldüm.
İkisi de değil, dedim. Gayet iyiyim.
Değilsin,
dedi. İtiraz kabul etmez bir tespit yaptığını belli etmek için çenemi yakalayıp
başımı kendinden yana çevirdi. İşte bu bakış, dedi.
Ne bakışı
Benedictus’cum, diye atıldım. İyiyim ben dedim. Başını iki yana salladı.
Üzgün veya
öfkeliyken hep aynı bakış oluyor gözlerinde, dedi. Her an saldıracakmış gibi
bakıyorsun kendine.
Bu kez
yanıldın, itirazı ile sıyırmaya çalıştım. İyiyim ben. İnanmadı.
Neden yalan
söylüyorsun, dedi eliyle hala çenemi tutuyordu. Başımı hırsla çekip, çenemdeki
parmaklarından kurtuldum. Ayağa kalktım. İki adım ilerledim. Durdum. Geriye dönüp
dişlerimin arasından konuştum;
Sana da
yalan söyleyemeyeceksem kime söyleyeceğim? İçimdeki öfkeyi ne yapacağımı
bilemeyerek gözlerime dikilmiş gözlerine baktım. Sessizlik uzadıkça çıkışımdan
utanmaya başlamıştım. O esna da konuştu:
Haklısın,
dedi. Bana da söyleyemeyeceksen kime söyleyeceksin? Öfken de yalanın da kabulüm.
Üzülme yeter ki.
Kendimi koy vermemek
için dudaklarımı dişleyerek, iyiyim ben, dedim.
Evet, dedi
gülerek. Çok iyisin.
Tekrarladım:
Çok iyiyim…
Mey
Enzo Perrazziello