9 Kasım 2013 Cumartesi

Yalan ve Öfke…

Üzgün müsün yoksa öfkeli mi, diye sordu.  Şaşkın baktım ilkin, ardından hızlı bir hesap yaptım. Didiklenmeye takatim yoktu. Yalandan olduğunu fark etmeyeceğini umut ederek güldüm.  İkisi de değil, dedim. Gayet iyiyim.

Değilsin, dedi. İtiraz kabul etmez bir tespit yaptığını belli etmek için çenemi yakalayıp başımı kendinden yana çevirdi. İşte bu bakış, dedi.

Ne bakışı Benedictus’cum, diye atıldım. İyiyim ben dedim. Başını iki yana salladı.
Üzgün veya öfkeliyken hep aynı bakış oluyor gözlerinde, dedi. Her an saldıracakmış gibi bakıyorsun kendine.

Bu kez yanıldın, itirazı ile sıyırmaya çalıştım. İyiyim ben. İnanmadı.

Neden yalan söylüyorsun, dedi eliyle hala çenemi tutuyordu. Başımı hırsla çekip, çenemdeki parmaklarından kurtuldum. Ayağa kalktım. İki adım ilerledim. Durdum. Geriye dönüp dişlerimin arasından konuştum;

Sana da yalan söyleyemeyeceksem kime söyleyeceğim? İçimdeki öfkeyi ne yapacağımı bilemeyerek gözlerime dikilmiş gözlerine baktım. Sessizlik uzadıkça çıkışımdan utanmaya başlamıştım. O esna da konuştu:

Haklısın, dedi. Bana da söyleyemeyeceksen kime söyleyeceksin? Öfken de yalanın da kabulüm. Üzülme yeter ki.

Kendimi koy vermemek için dudaklarımı dişleyerek, iyiyim ben, dedim.
Evet, dedi gülerek. Çok iyisin.
Tekrarladım: Çok iyiyim…


Mey


                                                Enzo Perrazziello