22 Kasım 2013 Cuma

Kayıp...

Yokluk mu, yoksa tanıdık olmayan bir yoksunluk mu, beni bilmediğim ve dipsizmiş gibi görünen bu arayışın kucağına bırakan? Üstelik neyi aradığımı bilmeden. Nasıl?



Bakmadığım yer kalmadı; derimi yüzen o yoksunluk hissinden kurtulabilir miyim diye dönmediğim zaman dilimi. Yok, ama yok, yok işte. Ne?



Okumayıp karıştırdığım kitap sayfalarında gözüme takılan bir sözcükle bula yazdığım kaybımın, zihnimin rüzgârlı tepelerinde uçuşarak uzaklaşışını biçare izlerken dişlediğim dudaklarım kanıyor. Nasıl?



Rüyalarımda tutuyorum onu. Rüyalarımda onu, bir yüreği avucun içinde atarken tutar gibi tutuyorum. Avuçlarımın arasından kayıp gidecekmişçesine içim titreyerek tutuyorum. Sımsıkı kapattığım avucuma batan tırnakların acısıyla açıyorum gözlerimi ve aklıma geliyor rezil bir dize: “ Seni hiç tutmadığım için, sıkı sıkı tutuyorum seni.” Acıyan elimi açıyorum, yok! Ne zaman?



Kıpırtısız dursam da, tüm günü başımı dayadığım pencere camından yağan kara bakarak geçirsem de, içimdeki arayışın hızından soluksuzum her dem. Neden?



Sebepsiz neşelenişlerimin orta yerinde zihnimi buran boşluğa bakıyorum uzun uzadıya. Sormanın erdemine dil çıkaran cevapsızlığın yakıcı öfkesiyle aynaya bakıp soruyorum: Kim?



Ne oldu, ne oluyor ve neyin olmayışıdır halime sebep sorusunun yanıtı, umulmadık bir anda bir kitap sayfasından çıkıp geliyor: “ aşık, kurgusunu kaybetmiş kişidir.” Diye bağırıyor bir adam. Sus, sus diyorum elimde olmayan bir gülüşün arasından. Sus, anladım.




Üçrenk Kırmızı



                                                      Brooke Shaden