3 Aralık 2013 Salı

Kül’e Doğru…

Yanmasını bilmeyenlerin yaktığı ateşle tutuştuk, dedim.
Kaşları havalandı dediğime. Al işte geliyor, demeye kalmadan sözü aldı:
Şikâyetin neden, diye sordu.  Yandığına mı dertleniyorsun, yoksa yakanın buz gibi kaldığına mı?
Bakıştık. Gözlerini kaçıran o olsun istiyordum ama adam inatçıydı. Cevap vermedin, dedi gülümseyerek.
Her şeyi biliyorsun, cevabı da biliyorsundur, diye çıkıştım.
Sen de her şeye kızıyorsun, dedi.
Gülme, dedim.  Ben de gülmek üzereydim, anlamasın diye başımı çevirdim.
Daha vakit var, dediğini duyduğumda gülme arzusunu kontrol altına alabilmiştim.
Neye, diye sordum; geleceğin ayanın beyanı olacağını bilerek.
Kül’e dönüşmeye, dedi acımadan.
Biliyorum, dedim.  Kül’leşmiş halimin rüzgâra musallat olacağını düşünüp, içimden sırıtmaya başlamıştım ki;
Dondurma mı yeseydik, diye sorduğunu duydum. İyi fikirdi.
Köşedeki dondurmacıya doğru yürürken, naneli dondurma ve stoa erdeminin berbatlığından söz etti durmaksızın. O konuştu, ben çiseli bir rüzgar düşledim…


Mey


                                                 İwona Harabin