21 Aralık 2013 Cumartesi

Şiir ve Kıskançlık…

Şiir kıskanılmaz, dedi kendinden emin bir ifadeyle. Başarabilmiş olsa, kestirip atmış olduğunu düşünebilirdi dışarıdan bakan biri. Ben ise içerideydim, neredeyse fazla içeride.

Duygular söz konusu olduğunda Benedictus’cum, dedim. Senin yargıların pek güvenilir değil bana kalırsa. Başını kaldırıp;

Nedenmiş, diye sordu. Bu hırsla zikredilen ‘nedenmişler’ benden ona sirayet etmişti. Bunu düşünüp güldüm.

Çünkü, dedim. Onları, yani duyguları ve hatta tutkuları hep küçümsemiş biri olarak, senin onları pek anlamadığını düşünüyorum.

Kısılmış gözleri tehlikeli görünüyorduysa da, tehlikeli biri değildi bu yüzden ciddiye almadım. Eğlendiğimi görmenin hoşuna gitmediği açıktı ama bunun büyük bir soruna dönüşeceğini sanmıyordum. Benden daha akıllı olduğundan, savunma yerine saldırıyı seçti.

Bir şiiri kıskanıyorsun, diye kestirip attı. Bu safdillik!

Onun gibi söyleyince mantıklı duruyordu. Alt dudağımı dişledim. Aklıma söyleyecek akıllıca bir şey gelsin istiyordum. Bir duygunun mantığı, akla yatkın bir nedeni olmaz gibi şeyler söyleyebilirdim elbette ama karşımdaki bununla tatmin olacak biri değildi. En iyisi doğruyu söylemekti.

Benedictus’cum, dedim sakin bir sesle. Koca koca öyküler yazdım ama hiçbirinin arkasına saklanmayı beceremedim. Adam küçücük bir şiire öyle bir saklanabildi ki, bul bulabilirsen. Kıskançlığım ondan.

Yüzüme baktı. Her zaman ki, ben seninle ne yapacağım, bakışlarından biriydi.
Akıllı adammış, dedi.
Evet, dedim. Fazla akıllı. Kahkahayı ilk patlatan kimdi, şimdi hatırlamıyorum…


Mey


                                                 Mia Karabegovic