14 Aralık 2013 Cumartesi

Hikâyenin İpi…

Aynı mı, diye sordu gözlerinde onaylamaz bir bakış. Yakalanmıştım. Pişkinliğe vurdum.
Evet Benedictus’cum, dedim. Aynı hikâye ve evet, yine.
Nerede senin diyalektiğe inancın, dedi. Kızgın, biraz da endişeli görünüyordu. Hangisinin baskın olduğunu çıkaramayacak kadar suçlu hissediyordum. Hiç gereği yokken üstelik.
Ne alakası var, diye çıkıştım. Her şeyi diyalektiğe getirmeye başladın son zamanlarda farkında mısın, diye de ekledim. Zeytinyağı ile su arasındaki kimyasal olayı fark etmemesini ummak safdillik olurdu.
Yazıldığı gibi kalmadı biliyorsun, dedi olanı fark etmemiş gibi davranmayı seçmesi mucizevi göründü gözüme. Yine itiraz hevesim vardı.
Yazılmış, bitmiş bir hikâye değişmez, dedim. Dediğimden çok emin olmadığım aşikârdı.
Emin misin, sorusunun kinayesinin beni neremden vuracağına aldırmıyor gibiydi. Hızla düşündüm. Düşünmek kinayeden daha acıtıcı olabiliyormuş diye düşündüm ardımdan.
Emin değilim elbette, dedim. Ama bu hikâyenin beni düşme ihtimaline karşı koruduğunu düşünmek iyi hissettiriyor, ondan sıkıca tutunuyorum ucuna.
Çıkmanı sağlayan düşmene de neden olabilir, uyarısı gereksizdi. Gözümü hikâyeye diktim. Aklımdakini söyleyecektim. Aklımdakini hep söylerim.
Biraz çıkarsın Benedictus’cum, dedim. Biraz da inersin. Asıl diyalektik bu değil mi?
Ucundan tuttuğun doğru ipse eğer, diye yapıştırdı. Ya değilse?
Derin bir soluk aldım. Aklımdaki rahat vermiyordu.
Değilse, dedim. Ucuna bağlayacak daha sağlam bir ip bulursun.
Sen adam olmayacaksın, dedi öfkeden çok endişeyle.
Olmasam daha iyi galiba Benedictus’cum, dedim. Sanki böyle daha güzelim.
 Gülsün istiyordum. Güldü.
Bi’de şımarıksın, dedi. Doğru söze bir şey denmezdi. Demedim…


Mey