29 Aralık 2013 Pazar

Hikayenin Karanlığı...

Her insan bir hikaye barındırır içinde ve o hikayenin karanlık bir yanı vardır, dedi. Sırlardan söz ettiğini düşündüm. Herkesin sırrı vardır, ne var bunda demeye hazırlanıyordum ki, anlamış gibi;

Hayır, sır ya da sır’lar değil, dedi. Sır hikayenin gri alanıdır. Yani en az bir bileni vardır. Daha karanlık bir şeyden söz etmekte olduğunu böylelikle anladım.  Bir yandan da bunu neden konuştuğumuzun merakı içindeydim. Bekledim, nasılsa açık edecekti derdini.
O karanlığın neden olduğunu da bilmez insan neye dair olduğunu da, diye sürdürdü sözlerini. Bilmez ama hisseder orada bir yerde; elle tutulmaz, gözle görülmez bir dipsizlik vardır. Vardır ve varlığı anlamsız gibidir. Bu hissediş deli eder insanı.

Konuşması sonlanmayacak gibiydi. Beni asıl deli eden sensin, demek üzereydim. Ama bir şey beni durdurdu. Tehlike sezdiğimde dururdum. Sezmiş olmalıyım.

Senin hikayenin karanlığına dair sezilebilen, yalnızca çok şiddetli olduğu, dedi neden sonra. Hazırlıklı ol, diye uyardım kendimi panikle. Muhtemelen karanlık noktayı sen de bilmiyorsun; bilmediğindendir ki olabildiğince çok küçük hikayenin arasına gizlemeye çalışıyorsun içgüdüsel olarak, diyerek susup bekledi.

Oradan kalkıp uzaklaşmam gerektiğini biliyor ama kıpırdayamıyordum. Onun bekleyişi de gidip gidemeyeceğimi görmek içindi besbelli. Gidemeyişime gülümsedikten sonra, hafifçe bana doğru eğilip usulca batırdı dilinin ucundaki bıçağı.

Bir gün o karanlığın neye dair olduğunu görmek istersen, yazdıkların arasında, dönüp ikinci bir kez gözlerin dolmadan okuyamadığına bak, dedi.

Uzunca baktım gözlerine. Sözünü ettiği hikayeye dair en ufak bir kuşkum olmadığını fark edebileceğini umursamadan, bakabildiğim kadar baktım gözlerine…


Mey


                                                 Masao Yamamoto