Düşünceye, yani bizatihi düşünce kavramının kendisine
musallat olan bir insan düşün, dedi, bundan daha iğrenç bir şey olabileceğini
düşünemiyorum: getirip zihnin bütün yazgısının bağlandığı ve ölmeye, yani
düşüncelerini de beraberinde götürmeye mahkûm, çünkü dünya karşısında
kazandığımız her zafer, mağlubiyetimizin büyüklüğünü artırmaktan başka bir işe
yaramıyor. Sarfettiğimiz kelimeler kadar varız, dedi, değil mi ki sarfettiğimiz
kelimeler kadar ölüyoruz. Bizden bahsedemeyiz, biz diye bir şey yok; yaşayanlar
ve ölenler yalnızca kelimeler, her biri ete kemiğe bürünmüş.
Dillendirelemeyeni dillendirebilmek için kurban ettiğimiz
dillendirebildiklerimize bir baksana, dedi. Bunun adı teşhir zorbalığı, başka
bir şey değil; önce durdurmak ve sonrasında yok etmek için çırpındığımız bir
düşüşü daha da derinleştiren bir pişmanlıklar silsilesi. Cenneti bulandıran
şey, sessizlik değil diyalogtu; insan kendini dinlemek yerine ses vermeyi
tercih ederek yolunu baştan çizdi. Öyle ki, aktarılamayan ile
dillendirilemeyenin neredeyse aynı şeyler olduğuna ikna edilerek gelmişti
dünyaya. Burada her şeyin yalnızca yarısı olduğunu, yani her şeyin aslında
yarım olduğunu farz ediyoruz, çünkü her şeyin diğer yarısını, yani hiçbir şeyin
aslında tamamını göremeye cesaretimiz yok ve yoksunuz bu cesareti ele
geçirebilecek kudretten, dedi.
Kadir Yılmaz