Bildiğim
şeyin bana huzur vermeyişine artık alıştım. Yıllardır bildiğim ve bilmek için
çaba harcadığım ne varsa rahatımı kaçırmaktan başka bir işe yaramadı.
Ağırlıktan bahsediyorum bazen, bazen boşluktan, fakat ne ağırlığın ağırlığını
ne de boşluğun boşluğunu tam anlamıyla kavradığım söylenemez, hep bir şeyler
eksik kalıyor, tıpkı hayatımızda bir şeylerin sürekli eksik kalması gibi, çünkü
ulaşabileceğimiz bir mükemmellik yok ya da biz o mükemmellik denilen şeye
ulaşabilecek mükemmellikte değiliz. Her gün farklı bir meşgale ile sarılıyoruz
güne, her gün farklı bir meşgale ile güne sarılmamızdan bıkıp her gün keşke
aynı şeyle, yalnızca aynı şeyle uğraşabilsek diye iç geçiriyoruz ya da tam
tersi; içimizden geçirdiğimiz ve fakat asla kelimelere dökemediğimiz bu iç
geçirişimiz yüzünden ölmüyoruz. Alışıyoruz iç geçirmeye ve içimizden bir şeyler
geçirmeye, merak ediyoruz ne olacağını, aslında ne olacağından çok nasıl
olacağını ve görmek istiyoruz hızlı bir şekilde tüm bu olacakları, oysa
dileyişimizdeki hızı yaşantımıza yansıtamıyoruz, çünkü elimiz ve ayağımız ve
bütün gövdemiz sürekli olarak bir başka organa ya da bedene imreniyor ve bu
imrenişin bizi adım atmaktan ya da bir şeyi kullanmaktan veya bütün bedenimizi
ortadan kaldırıp bir suya bırakmaktan alıkoyduğunu göremiyoruz. Ne münzevilik
ne de kalabalıklara karışmanın bir işe yaramayacağından artık eminiz, çünkü ne
münzevilikte ne de kalabalıklarda kendimizin hiçbir işe yaramayacağını
biliyoruz ve yeniden bildiğimiz şeyin ağırlığı ve boşluğu ile karşı karşıya kalıyoruz,
dedi.
Kadir Yılmaz