24 Eylül 2013 Salı

Sunak...

Bildiğim şeyin bana huzur vermeyişine artık alıştım. Yıllardır bildiğim ve bilmek için çaba harcadığım ne varsa rahatımı kaçırmaktan başka bir işe yaramadı. Ağırlıktan bahsediyorum bazen, bazen boşluktan, fakat ne ağırlığın ağırlığını ne de boşluğun boşluğunu tam anlamıyla kavradığım söylenemez, hep bir şeyler eksik kalıyor, tıpkı hayatımızda bir şeylerin sürekli eksik kalması gibi, çünkü ulaşabileceğimiz bir mükemmellik yok ya da biz o mükemmellik denilen şeye ulaşabilecek mükemmellikte değiliz. Her gün farklı bir meşgale ile sarılıyoruz güne, her gün farklı bir meşgale ile güne sarılmamızdan bıkıp her gün keşke aynı şeyle, yalnızca aynı şeyle uğraşabilsek diye iç geçiriyoruz ya da tam tersi; içimizden geçirdiğimiz ve fakat asla kelimelere dökemediğimiz bu iç geçirişimiz yüzünden ölmüyoruz. Alışıyoruz iç geçirmeye ve içimizden bir şeyler geçirmeye, merak ediyoruz ne olacağını, aslında ne olacağından çok nasıl olacağını ve görmek istiyoruz hızlı bir şekilde tüm bu olacakları, oysa dileyişimizdeki hızı yaşantımıza yansıtamıyoruz, çünkü elimiz ve ayağımız ve bütün gövdemiz sürekli olarak bir başka organa ya da bedene imreniyor ve bu imrenişin bizi adım atmaktan ya da bir şeyi kullanmaktan veya bütün bedenimizi ortadan kaldırıp bir suya bırakmaktan alıkoyduğunu göremiyoruz. Ne münzevilik ne de kalabalıklara karışmanın bir işe yaramayacağından artık eminiz, çünkü ne münzevilikte ne de kalabalıklarda kendimizin hiçbir işe yaramayacağını biliyoruz ve yeniden bildiğimiz şeyin ağırlığı ve boşluğu ile karşı karşıya kalıyoruz, dedi.

Kadir Yılmaz