hep savaş
var
burada hep
zorbalık var
burada hep
çarpışma var
bu ,
sonrasız bir savaş ( İ. Bachmann)
Aylardan
kasım. Bulutlar telaşlı bir yağmur hazırlığında günlerdir. İnsanlarda garip bir
suskunluk var ve caddeler kurumuş yaprakların işgaline uğramış. Her akşam
önünden geçtiğimiz balıkçının tezgahındaki balık cesetleri , açlık duyan
insanların dışında, kimsenin ilgisini çekmiyor. İlgilenenler ise midelerini
doldurmanın açgözlülüğü ile bakıyorlar maviye boyanmış tezgaha.
b u r a d a
h e p z o r b a l ı k v a r
Aylardan
kasım. Balık cesetleri bir yana hiç kimse bir diğerinin gözlerine içtenlikle
bakamıyor ve sıcak yataklarında insanlar, her gece yeni bir cinayet
planlıyorlar., kentin ışıklarını kendilerine siper alarak. Hayat yanıp sönen
bir ışık gibi oynuyor insanlarla. Kimimiz hoşnutuz bu durumdan fakat bir
kısmımız da rahatsız bir bekleyişin içinde, hem de çok uzun zamandır. Biz
bekleyenlerdeniz, biz bekleriz. Adını telaffuz etmeden, birbirimize sorular
sormadan, beklemeyi bir yaşam tarzı haline getirerek ve geleceği anda
duyacağımız mutluluğu düşleyerek bekleriz. Acıkır, susarız, uykumuz gelir, sevişmek
ister, ağlarız ama hiç, hiç düşünmeyiz.
b u r a d a
h e p ç a r p ı ş m a v a r
Aylardan
kasım. İnsanlar hayatlarını çok küçük fiyatlar karşılığında satıyorlar; elden
ele dolaşıyor gizli kalması gerekenler. Ya da daha küçük miktarlar karşılığında
biraz mutluluk, bir parça heyecan hatta isterseniz küçük umut parçaları
kiralayanlar da var. Bu öyle bir pazar ki, hepimiz birer balık cesedine
dönüşüyoruz. İstenmeyen, rahatlıkla pazarlanamayan tek şey acı. Hiç kimse ne
satın almak istiyor ondan bir parça ne de kiralamak. Ellerinde acı
bulunduranlar derin bir umutsuzluk içinde onunla ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Beklentisiz acı ilanları göze çarpıyor sokaklarda.
satılık
111 11 11
Kiralık
Veya.
Biz
bekleyenler, şimdilik ne bir şey satın aldık ne de kiralamayı düşündük, fakat o
noktaya giderek yaklaşmakta olduğumuzun bilincinde olmayanımız yok. Nereye
kadar direnebilir, daha fazla nasıl kaçabiliriz, diye soruyor kimilerimiz. Bir
yanıt aramıyor, bunun için düşünmüyoruz. Yalnızca bekliyoruz daha ne kadar
bekleyebileceğimizi hesaplamadan. Günün birinde satmak ya da satın almak
zorunda kalmak en büyük korkumuz.
b u , s o n
r a s ı z b i r s a v a ş
Aylardan
kasım olmasaydı, bir başka mevsimi yaşıyor olsaydı hayat, değişir miydi
günlerin akışı ve biz bekleyenler biraz umut kiralamayı düşünmeyebilir miydik?
barış, en temiz barış, diye avaz avaz bağıran seyyar satıcıların kısılır mıydı
sesleri? örneğin aylardan nisan’ı yaşıyor olsaydı hayat; yanıp sönen
ışıklarıyla oynamaz mı olurdu insanlarla? her akşam önünden geçtiğimiz, mavi
tezgahında balık cesetleri sergileyen balıkçı dükkanının yanındaki, ”evet”
satan mağazaya girip sormalı bunu. Öyle midir acaba?
h e p s a v
a ş v a r .
Mey
Elliott Landy