18 Ekim 2013 Cuma

Bulunmuş Mektuplar / Söylem...


Başka bir kente kısa süreliğine yerleşmesi gerektiğini için evini boşaltan arkadaşımın bana emanet ettiği kutunun üzerinde duruyordu o çanta. Açık ağzından görünen zarflar dikkatimi çekti. Elimi sokup birkaç tanesini çıkarınca gördüm hiç açılmamış olduklarını. Farklı isim ve adreslere gönderilmiş veya gönderilmemiş – hala emin değilim hangisi olduğundan –  onlarca mektup. Elime gelen ilk zarfı, hakkım olmadığını bilerek, açtığımda düzgün bir el yazısıyla özenle yazılmış birkaç satırın beni büyülediğini itiraf ederim. Çantayı kaptığım gibi okumaya başladım. Kim vazgeçebilirdi ki o kime ve kimin tarafından yazıldığı belirsiz birkaç cümlenin verdiği büyülü hazzı…

Yazdığın son mektubu okudum bu gün yeniden. Uzun zaman sonra ilk kez önemli olanın ne söylediğinden çok nasıl söylediğin olduğunu düşündüm okurken.  Sıkıntı veren bir mecburiyet duygusu ile yazılmış satırların arasında dolaşırken gözlerim, üslubunun beni incitmiş olduğunu neden o zamana dek fark edememiş olduğunu sordum kendime. Sevecenliğini bastırmış olduğunu düşünecek gibi olduysam da, kendimi kandırma çabasına girişemeyecek denli yorgun düştüğümü biliyordum. Yakamdan düş, diyordu yazmadığın her sözcük. Bunu demeden diyebilmek başarı aslında, diye düşünürken gülümsedim. Dolaylılıktan duyduğum bezginliğe daha varmış demek ki. Ardından ne yapmalı, diye sordum kendime. İçim sana akmaya meyletmiş yüzlerce sözcükle doluyken; önüme çektiğin bu söyleme kesmiş seti görmezden mi gelmeli yoksa saygılılık övgüsünü yapıştırıp yakama, o sözün beni boğmasına razı mı olmalı? Yanıtı, bu mektubu almadığında anlayacaksın…

Mektubu zarfına yavaşça yerleştirip, kederle aklımdan geçirdim okuduklarımı. Gün boyu…


Mey



                                               Marta Orlowska