1 Mayıs 2014 Perşembe

Düşlemek ve Düşüş…

“ Düşlemek, düşüşün mümkün kılındığı yüksekliği kavramaktır.”

Düş’lemek, gerçekliğe bir uçurumun tepesinden bakmak gibidir, dedi.
Gözlerimi yumup, görüntüye ve düş’ünceye izin verdim:

Uçurumun çekiciliği, düşme ihtimaline karşın orada durup, - belki rüzgârın hafifçe hareketlendirdiği bedeninin, kesilmiş soluğunu içinde tutarak – dibe bakabilmekti. Uçurumun da sana bakıyor olma olasılığının önemi yoktu. Düş’lemek uçuruma bakmak olmadı hiçbir zaman. O, gerçeklikten mümkün olduğunca dikey olarak uzaklaşmak demekti. Yükseldiğin ölçüde artacaktı haz ve acı. Tam da bu yüzden, düş’lemek göze almak demekti.

Sessizsin, dedi. Aslında olan bitenin pekala farkındaydı.
Gerçeklik altımda uzanıyor, dedim. Ve giderek küçük, önemsiz bir lekeye dönüşüyor.
Düşüş’ü aklından çıkarma, uyarısı geldi bunun üzerine. İnsan, düş’lerken hem yükselir hem düşer.

Gözlerimi uçurumumdan güçlükle ayırıp ona yönelttim.  Yükselmeyi ve düşmeyi  - elbette – bildiğimi bilmemesinin hangimizin düşüş’ü olduğunu görmek için baktım gözlerine. Tek görebildiğim yükseklik oldu. Feci bir yükseklik…


Mey