İkimizin arasında bir yerde – aslında epeyce belirsiz bir yer – kayboldu.
Epeydir oradaydı, zamanını bekleyen acı bir söz gibi biraz
tehditkâr, zaman zaman davetkârdı.
Kaygı verici bir vaadi barındırdığının düşünüldüğü de
oluyordu. Bu yüzden yadsındı. Söz’den vazgeçen insan değildir; söz insan’dan
vazgeçer’i öğretmeye kararlılığını bir an için sezdirmeden uzunca bekledi. Hep bir
olabilirlik olarak var olmayı sürdüreceğine dair verdiği izlenimin
rahatlatıcılığı bizi saralı çok oluyordu. Kuşların cıvıldadığı bir bahar
sabahının esrik uyanmışlığında; sigaradan ilk nefes, çaydan ilk yudum derken
fark edildi artık hep olduğu yerde olmadığı. Sessiz şaşkınlık, sabah
esintisinin hareket verdiği taze bir ağacın yapraklarına dikti bakışları
dakikalarca.
Boşluk mu yoksa bu, diye sorduğumu anımsıyorum kendime. Tek hatırlayabildiğim
de bu epeydir. Salt soru. Diğerinin, yani söz’ün diğer ortağının soru ve
cevaplarından ise bihaberim. Çoktandır…
Mey