12 Mayıs 2014 Pazartesi

Afazi…

İkimizin arasında bir yerde –  aslında epeyce belirsiz bir yer – kayboldu.
Epeydir oradaydı, zamanını bekleyen acı bir söz gibi biraz tehditkâr, zaman zaman davetkârdı.
Kaygı verici bir vaadi barındırdığının düşünüldüğü de oluyordu. Bu yüzden yadsındı. Söz’den vazgeçen insan değildir; söz insan’dan vazgeçer’i öğretmeye kararlılığını bir an için sezdirmeden uzunca bekledi. Hep bir olabilirlik olarak var olmayı sürdüreceğine dair verdiği izlenimin rahatlatıcılığı bizi saralı çok oluyordu. Kuşların cıvıldadığı bir bahar sabahının esrik uyanmışlığında; sigaradan ilk nefes, çaydan ilk yudum derken fark edildi artık hep olduğu yerde olmadığı. Sessiz şaşkınlık, sabah esintisinin hareket verdiği taze bir ağacın yapraklarına dikti bakışları dakikalarca.
Boşluk mu yoksa bu, diye sorduğumu anımsıyorum kendime. Tek hatırlayabildiğim de bu epeydir. Salt soru. Diğerinin, yani söz’ün diğer ortağının soru ve cevaplarından ise bihaberim. Çoktandır…


Mey