7 Nisan 2014 Pazartesi

“ Seni Vücudumun Kederi Saydım…” *

Kendini sokağa attı. Yüzü yüz, gözü göz gibi değildi. Dur ve ne yöne gideceğini düşün, diyen sağduyuyu dinleyecek hali yoktu. Mümkün olduğunca hızlı oradan uzaklaşması gerektiğini söyleyen içgüdüye hak vermişliğinden büyükçe adımlar atıyordu.

Sonra kolunda bir el, adını zikreden endişeli bir ses. Durdu. Tanıdı. Şaşırdı. Burada ne yapıyorsun, diye sordu. Herhangi bir anlama gelebilecek bir omuz silkmesiyle karşılık verdi beriki. Boş ver, buradan geçiyordum  veya seni bekliyordum. Olası cevapların tümü makul geldiğinden üstelemedi soran. Sormamak ve söylememek üzerine sessiz bir anlaşmayı getiren kısa bir bakışmanın ardından birinin eli diğerini kavradı. Yürüdüler.

Götür beni buradan, demedi kederi bedenine taşmış olan.
Yanındayım, demedi kederi görür görmez tanıyan.
Yürüdüler.

Biri diğerinin uykusunu sardı ilkin, ardından diğeri ötekinin. Soğutmak için bardaktan bardağa aktarılan kaynar sular gibi, bedenden bedene ılıdı keder. Buza kesmedi hiç ama yakmadı da. Nice sonra güçlükle uyumuş olanın, uykusunda gülümsediğini gördü, henüz uyanık olan. Sarabildiği kadar sardı uyuyanı. Tebessüm de keder gibiydi. Bundan emindi…


Mey

* Allen Ginsberg