27 Mart 2014 Perşembe

Şeyleşme…

Sesle birlikte açılıyor. Bir şey. Ne? Bilmiyor. Demek ki kapalıymış. Tek bildiği bu.

Orada mısın, diye soruyor ses.

Sese aldırdığı yok. Görüş alanındaki şeyler – nesne sözcüğü yok dağarcığında; aslında dağarcığı bile yok – gözlerine acı veriyor. Açıp kapatıyor acıyan yeri. Her devirde acı biraz daha azalıyor. Görmek böyle bir şey olmalı, diye düşünüyor. Baktıkça acıyı daha az hissetmek.

Ses. Yine.
Orada mısın?

Görebiliyorum, diye düşünüyor. Bir sevinç iniyor ağzına. İşitebiliyor da olduğunu sonradan akıl ediyor.
Konuşabilir misin, diye sesleniyor diğeri bu kez.

İşitebildiğine göre, konuşabiliyor da olmalı. Ağzını açıyor. Boğuk ve ilkel bir ses dökülüyor boğasından. Acı da var. Yutkunuyor. Panik iniyor içinde bilmediği bir yere. Soluğu sıklaşıyor.

Tekrar dene, seslenişiyle sakinliyor bir parça. Etrafına bakıyor önce,  ardından dönüp kendine. Oradaki hiçbir şeye benzemediğini fark ediyor. Panik tekrar yükseliyor. Ne şurada toprağa sıkıca tutunmuş, gövdesinden gökyüzüne uzanana iriliğiyle hem korkutucu hem güzel şey kadar iri, ne az önce başının üstünden kanat çırparak geçen kadar küçük. Bedeninin iki yanında uzanan ve hareket ettirebildiği organlara bakıyor. Bunlarla, o küçük şeyin yaptığını yapabilir miyim acaba, diye düşünüyor. Yükselebilir miyim ben de göğe doğru?

Korkuyor musun, diyor ses. Korkma.

Korkmak deniyor demek ki buna, diye düşünüyor. O sıra ayak parmaklarından birinin ucundan bedenine tırmanmaya çalışan minik yaratığa takılıyor gözü. Hafif bir gıdıklanma hissediyor önce, sonra korkmayı hatırlıyor. Ayağını sallayarak kurtulmaya çalışıyor, vücuduna ait olmadığı besbelli yaratıktan. Küçük şey sarsıntıyla sersemliyor ilkin ama ilerlemeye çalışmaktan vazgeçmiyor. Küçüğün inadı tehlike hissini yatıştırıyor. Gözlerini ondan ayırmadan konuşmayı deniyor yine. Sese değil ama ayak parmağını yurt edinmişe:
Sen nesin, peki ben neyim?

Aniden bir esinti gelip yalıyor vücudunu. Titreme. Bu ne?
Üşüyor musun, seslenmesiyle anlıyor ne olduğunu. Üşüyorum.  Dişleri birbirine vurmaya başlayınca tekrar ediyor yeni bilgiyi: üşüyorum.

Yanına geliyorum,  diyor ses. Haberle birlikte anlam veremediği bir tedirginlik çöküyor üstüne. Saklanacak bir yer arayışıyla gözden geçiriyor çevresini. Hareket eden bir şeyin çıkardığı sürtünme sesi, yaprak hışırtısı ve koku. Gözlerini açtığından beri gördüğü şeylerin yabancılığından ürkmemişken şimdi göğsünde bir yer gümbürdüyor. Bu da korku olmalı, diye düşünüyor.

Sesin sahibi göründüğünde, ben gibi düşüncesiyle rahatlatmaya çalışıyor kendini. Gelen yarı sürünür halde yavaşça yaklaşıyor yanına. Sokuluyor iyice.
Korkma, diyor.
Sesi yakından biraz daha güven verici.

Sen ben misin, diye soruyor. Beriki kendine ve ona bakıyor ilkin. İlk bakıştaki büyük benzerliğin yanında kimi farklılıkları olduğunu ikisi de aynı anda fark ediyorlar.
Bilmiyorum, diyor cevaplıyor dürüstçe.

Etraflarındaki diğer varlıkların bulundukları yerle uyumlarını izlemek kendi iğretiliklerini görünür kılıyor.
Biz neyiz, sorusu kaçınılmaz.
Berikinin gözlerinde gördüğü çaresizlik, soranın sorduğuna pişman olmasına neden oluyor.
Bir şeyiz, cevabını veriyor yine de sorunun yöneldiği.
Esinti şiddetini artırınca teklifsiz sokuluyorlar birbirilerine. Bir bedenin diğerine faydası açığa çıkıyor böylece. Etraflarındaki varlıklara nereden öğrendikleri belli olmayan bir kıskançlıkla baktıklarını birbirlerinden gizlemek ister gibi başka yönlere bakıyorlar.
Bir başlangıç olabiliriz, diyor daha çok şey bilir gibi olan.
Ya da bir son, düşüncesini kendine saklıyor.
Belki de bir cezayızdır, diyor konuşma becerisi hızla yerine gelmekte olan. Belki de cezalı.
Ya da bir ihanet, diye tamamlıyor diğeri. Evrene ve birbirimize.
Gözlerim acıyor, diye haber veriyor düşünmek için yeterince sözcüğe sahip olmayan.
Yorgunsun, karşılığını veriyor beriki. Yorgunuz.

Usulca uzanıyorlar çıplak toprağın üzerine. Bedenlerini birbirlerine, ihanetlerine diyelim ya da, sarıp gözlerini yumuyorlar. Biz neyiz sorusu, uykuya giden yola izin verene dek konuşmadan öylece yatıyorlar.
Bir şeyiz, cevabının yetersizliği zihinlerinde acırken uykuya yenik düştüklerinden üstlerinden geçen kuş sürüsünün kanat çırpışındaki umudun sesini işitmiyorlar…


Mey


                                     Shoji Ueda