9 Mart 2014 Pazar

Rüyaların Dili...

Ne diyorsun hiçbir şey anlamıyorum, diye itiraz etti sonunda. Yaklaşık yirmi dakikadır soluksuz anlatıyordum.
Dışarıda yağmur yağıyor Benedictus’cum, dedim.
Evet biliyorum, dedi sabırsızca. Yağmurun anlaşılmaz cümlelerinle ne ilgisi var?
Gözümü, ince ince dökülürken doğaya saldığı kokuyla kendi hikâyesini anlatmakta olana yağmura diktim. Benedictus’un anlamamasının hayal kırıklığı yaratacağını düşünmüştüm. Oysa beklenmedik bir kabullenme gelip yerleşmişti üzerime. Konuştuğum dili anlamayan, akıllı insanlara şaşırmamayı öğrendiğimden bu yana, onlarla o dille konuşmamanın da bir tercih olabileceğini öğrenimime eklemiştim. Yağmur yoksa tabii.
Aynı dili konuşuyoruz, diye cevapladım hala sorusunun karşılığını bekleyen Benedictus’u.
Alayla gülümsedi. Hiç sanmıyorum, dedi. Anlattığın hiçbir şeyi anlamadım.
Alaysız gülümsedim. Senle değil  Benedictus’cum, dedim. Sen değilsin dilim dili olan.
Bakışlarını, dakikalardır az önce söylediklerime benzer şeyler söylemekte olan yağmura çevirdi.
Yağmur’la mı aynı konuştuğunuz dil, diye sordu.
Başımı salladım.
Bana değil de, ona mı anlatıyordum yani, diye uzattı sorusunu.
Yüzümde ciddi bir ifade, başımı evet manasında hareket ettirdim. Sorular sürecekti.
Ne diliymiş bu, sorusu geldi peşinden. Sır’dan Benedictus’a söz edip etmemeyi bir an için düşündüm. Yağmurun sakinlemesini işaret kabul etmem değildi kararımı belirleyen.
Yağmur ve ben, dedim.
Merakla bakıyordu yüzüme.
Biz, dedim. Rüyaların dilini konuşuyoruz.
Merakın yerini alaya bırakacağından emin gibiydim. Ama Benedictus'un yüzünde düşünceli bir ifade vardı.
O dili, dedi. Hiç öğrenemedim.
Gülümsedim.
Biliyorum, dedim. Akıllı adamlara göre değil.
Bakıştık. Bir şey kopacak gibiydi. Kavga ya da kahkaha. Bu sırada gök büyük bir gürültüyle patladı. Ben anladım, Benedictus hafifçe ürperdi...


Mey