Bir çanta dolusu mektubun çıkagelmesi mucizeviydi. Elimi
sokup birkaç tanesini çıkarınca gördüm hiç açılmamış olduklarını. Farklı isim
ve adreslere gönderilmiş veya gönderilmemiş – hala emin değilim hangisi
olduğundan – onlarca mektup. Elime gelen
ilk zarfı, hakkım olmadığını bilerek, açtığımda düzgün bir el yazısıyla özenle
yazılmış birkaç satırın çantanın sahibini arama fikrini hiçlediğini itiraf
ederim. Çantayı kaptığım gibi eve koştum. Kim vazgeçebilirdi ki o kime ve kimin
tarafından yazıldığı belirsiz birkaç cümlenin verdiği büyülü hazzı…
" Merhaba yine,*
Onayını bekleyemedim. Bu seni kızdırıyor mu?
Üşümem geçti. Bunu Tolstoy’a ve Anna Karenina’ya borçluyuz.
Günlerimin ve gecelerimin büyük bir bölümünü işgal eden bu harika ikili bana
üşüdüğümü unutturdular.
Tolstoy bende açıklayamadığım iki farklı duygunun oluşmasına
neden oluyormuş meğerse. Bunu yeni yeni anlıyorum; ondaki sanatçıyı severken,
vaizden ise inanılmaz ölçüde sıkılıyorum. Ama sonra fark ediyorum ki, Tolstoy
bir bütün. Sanatçı Tolstoy ile vaiz Tolstoy’u birbirinden ayırmak neredeyse
olanaksız. Olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok, vazgeçemiyorsan eğer.
Bir öykü duydum: Yaşlılığında, kasvetli birg ün, roman
yazmaktan vazgeçişinden yıllar sonra, eline rastgele bir kitap almış,
ortasından okumaya başlamış, çok hoşlanmış romandan. Sonra adına bakayım demiş
ve görmüş ki; Anna Karenina, yazan ise Lev Nikolayaviç Tolstoy. Gülümsetti beni
bu hikaye. Biz de zaman zaman kimi hikayelerin, tarafımızdan yazıldığını
unutuveriyor, arkamızı dönüveriyoruz sanki. Gerçi ben artık sırtımı dönmek
yerine alay ediyorum hikayelerimle; ama alay duygu yüküne zarar vermez, tam
tersine dokunaklılığını artırır, diyor Flaubert. Kesinlikle haklı.
Pozzo’nun inadına sahip olduğuma artık neredeyse eminim.
Anna Karenina’yı okurken ve tolstoy’la kavgamı sürdürürken görmelisin beni.
Küfür, kavga gırla. En çok Vronski ile kavgalıyım. Bu ortalama zekada, küt
adamın Anna’yı kesinlikle hak etmediğini düşünürken bir yandan da bunları
okurken iyice delirdiğime kanaat getireceğini düşünüp zevkleniyorum.
Dil insanın
derisidir, demişler ya; işte o dil, zamanla rengini alır yapıştığı bedenin. Ne
renksen, dilin de o renk. Düşünüyorum da bir zaman nasıl da rengârenktik. Şimdi
o renkler, uzak bir anı gibi kokuyor sadece. Koku da şiddetini yitiriyor
giderek. Siyah ve beyaz’a sahip kalabilirsek, eh bu da bir şeydir, deyip
tevekkülün rahatlatıcılığına sığınabiliriz. O Japon ninnisindeki gibi.
“
böyledir yaşam
Düşersin yedi kez
Kalkarsız sekiz kez”
Neyse, her neyse.
Aklıma gelmişken Anna Karenina’nın kocasına da Karenina diye
seslenmenin çok abes bir şey olduğunu öğrendim. Çünkü Rusçada sonu sessiz
harfle biten bir soyadı(hal takısı alamayacak bazı adlar dışında) eğer bir
kadını gösteriyorsa sonuna “ a” alırmış. Erkekler söz konusu olduğunda bu uygulama abesle iştigal yani.
Ona karenin, demeliyiz unutma, bay karenin.
Tolstoy’la ilgili bir keşfim daha var sana söylemeden
edemeyeceğim. Onun, yaşamı çok hoşa gidecek bir biçimde, tastamam, biz
insanoğullarının zaman duygusuna denk düşecek biçimde canlandırmanın bir yolunu
bulduğunu ve bunu yapabilen başka bir yazar tanımadığımı. Saati benim saatimle
aynı giden bildiğim tek yazar. Senin bildiğin biri var mı?
Aslında Levin’den de söz etmek istiyordum ama seni
bunaltmaktan, boğmaktan korkarım.
Boğulduğunu söylediğin geceden bu yana, neredeyse vicdan
azabı denilebilecek bir duyguyla boğuşurken, gözlerimin önünde canlanan;
gecenin bir vakti birasını kafaya dikip, bilgisayarının karşısında oturmuş bir
adam oluyor. Daralıyor olduğun fikri bana Bodur minareden öte’yi düşündürüyor; hemen hepsi, kesin sınırlarla
kuşatılmış dar dünyaların, bu dünyalar içinde daralan insanların hikayelerinin
anlatıldığı o şaheseri işte. Bir başka dünyanın hayalinin asılı kaldığı
yaşamdan çok uzakta, daraldıkça daralmak. Bu fikirle ben de aynı daralmayı
hissediyorum neredeyse.
Onayını bekleyemedim. Buna kızıyor musun?
Kızma.
“ Seni hiç tutmamış olduğum için, sıkı sıkı tutuyorum seni”
sadece…"
Mektubu zarfına usulca yerleştirip, Vronski’ye sövüyorum
nedenini bilmeden…
Mey
* mektubu oluşturan metin sivil sözlük girdilerinden
kolajlanmıştır…
Man Ray