27 Ağustos 2014 Çarşamba

Yanılgı ve Olmak…

Epeydir aklıma takılıyor Benedictus’cum, diye dalıveriyorum söze.
Girişe ihtiyaç duymayan sorularıma şimdiye dek alışmış olması gerekirken her seferinde aynı tepkiyi veriyor: Hızla kalkan baş, soruyu soran bakışlar ve temkinli bir bekleyiş.
Ne, diye soruyor.  Sorudaki kısa netliğin işaret ettiği tahammülsüzlük ve sabırsızlık dikkatimden kaçmıyor. Ama aldırmıyorum da.
Sence, diyorum. Kartezyenci haklı mıydı? Düşündüğüm için mi var’ım yoksa var olduğum için mi düşünüyorum.
Gözlerindeki ateşe hazırlıklıyım. Sesindekine de.
Niye soruyorsun şimdi bunu, diyor çabuk çabuk. Düşünce ve varlık birbirine indirgenemeyen iki ayrı cevher değil düşüncemde ki, bunu pekâlâ biliyorsun, biri diğerinin nedeni olsun.
Celallenme hemen, diye atılıyorum. Sakinlesin istiyorum ama olacak gibi değil.
Sen asıl derdini söyle, diye karşılıyor.  Öfke beni de sarıyor. Dalaştı dalaşacak köpekler gibi bakıyoruz birbirimize. Sormaz olaydım, diye küfrediyorum içimden. Çıktığın yoldan dönmek olmaz, kaypaklık etme, diyen içimde hala bana inanmaya devam eden o iyimser ses oluyor. Huyuna gidiyorum. Hem sesin hem Benedictus’un.
Şimdi bir mesele var Benedictus’cum, diyorum. Ondan sordumdu.
Onun da içinde sükûnet davet edici bir ses barınıyor olmalı ki, bakışları yumuşuyor.
Çıkar, diyor.
Baklayı değil mi, diyerek gülüyorum. Durup biraz düşünüyorum: Nasıl anlatmalı?
Yanılgı, diyorum yol bulamayınca direkt.  Beni çevreleyen bu büyük yanılgıyı mümkün kılan düşüncem mi yoksa var oluşum mu sence, ne diyorsun?
Önce anlamaz bakıyor. Sonra kocaman bir gülüş yayılıyor yüzüne.
Senin durumunda, diyor. Yanılgı onlardan birini; belki de ikisini birden mümkün kılıyor.
Dalaşa hazırlanan köpek yeniden peyda olurken içimde, dişlerimin arasından;
O halde, diyorum. Dubito ergo sum!
Kahkahasının arasında, sen bilirsin, dediğini duyuyor; daha fazla diş mi göstersem yoksa  direkt ısırsam mı, bilemiyorum…


Mey


                                                Luigi Poiagh