9 Ocak 2015 Cuma

Biri...

Adının 'biri' olduğunu,
kadının - kadın da bir ad mı emin değil - biri'nin dışarısından kapıyı açarak başını uzatıp, kuşku dolu bakışlarını dakikalarca biri'nin içerisinde dolaştırdıktan sonra;
burada 'biri' var gibi, demesiyle anladı.
Saatler süren kararsızlığının ardından kabullendi: Biri. Bu benim adım olmalı, dedi. Sevinmeyi bilmiyordu ama bir şeyin değiştiğinden emindi. Defalarca yineledi adını: Biri. Biri. Biri.
Bir şey olmaktan çıkıp, 'biri'ne dönüşmenin bir dönüm noktası olduğunun farkındaydı. Değişeni duyumsuyor ama henüz anlamlandıramıyordu. Bildiği tek şey - bizim de bilir olacağımız tek şey - Biri'nin hikayesinin başlangıcının bir ad'a kavuştuğu an olmadığıydı.

( Girişi henüz kurgulanmamış bir hikayenin, Biri'nin hikayesinin, orta yerindeyiz. daha ne kadar burada olacağımızın bilgisi eksik; biraz kuşkulu, biraz meraktayız. Sabr et, diyor kalem. çaresizliğimizden boyun eğiyoruz...)

Bir ad'ım yokken, diye zihninden geçiriyor Biri. Neydim? Veya bir şey miydim?
Tüm bilememe anlarında üzerine abanan o anlamsızlık peyda olunca kuytusuna çekiliyor. Hikayenin girişi de yok belki, şüphesi orta yerde kalakalıyor. Biri'nin alışkın olduğu karanlık, hikayenin orta yerine sere serpe yayılıyor...

( sürecek)

Mey