bekliyorum,
gelmiyor. kağıtlar harcıyorum, üzerini doldurup sonrasında buruşturduğum
sayfalardan af diliyorum bir yandan da. af diliyor ve aynını yine yapıyorum.
arsızım. bağışlanma umudum yok, yine de bekliyorum ve gelmiyor.
gelmeyeni
beklerken, önce yarenlik edip, ardından avucumun içinde top yaptığım
kağıtlardan alıyorum öcümü. zihnimi yerinden çıkarıp, ona bir beden verip
üstelik, diken tarlasının içine atıvermek isterdim, diye yazıyorum az sonra
avuçlarımın arasında ufalttıktan sonra çöpe fırlatacağım kağıdın üzerine.
“fırlatılmışlık neymiş, anla bakalım sen de” diyorum yüzüme yakınlaştırırken
onu. “ varoluşsal fırlatılmışlık neymiş, öğren bakalım sen de”
madem
gelmeyecek, ne diye bekliyorsun, diye soruyorum, sonra domuzuna susuyorum. ben
susarken güneş doğuyor. bulabildiğim tüm kötü şiirleri okumuş olarak giriyorum
yatağa. bir dize birinden, bir dize ötekinden söylenip; kendi çalıntı berbat
şiirimi iğneliyorum yanımdaki sahipsiz yastığa.
gözlerimi
kapatıyorum, zihnime binlerce iğne batıyor.
Mey