Seslerini işitmesinden önce kokuyu almıştı Biri. Yeni bir
koku bu, dedi karanlık köşesinden çıkıp; Biri’nin içerisini yine Biri’nin
dışarısından ayıran kapıya yaklaşırken. Yeni bir varlığın kokusu. Yabancı. Bu
evden olmayan biri. Kapıya, kapısına, yaklaştıkça uğultular konuşmaya başladı.
Kadının burası da konuk odası, dediğini işitti. Ayak sesleri yakınlaştı. Şimdi
Biri’nin kapısının bulunduğu odadaydılar. Ya kapıyı açarlarsa? Görünür olup
olmadığını bilmediğini akıl edene kadar duyduğu panik yüzünden, köşesine
kaçmakla kapı açılırsa neler olacağını görme merakının arasında bocaladı.
Geldiklerinden – geldiğimizden mi yoksa – bu yana kapı hiç açılmamıştı. Çocuk
orada fare olduğunu düşündüğü için kapıdan uzak duruyor; kedi, muhtemelen aynı
nedenle kapının önünde arzulu nöbetlere yatıyor, kadınsa kapının varlığından
haberdar görünmüyordu.
Görür görmez sevdim, dediğini işitti kadının. Yabancı
onayladı: Güzel bir ev sahiden. Bizim için biraz büyük ama, dedi kadın. Yine
onay bekler gibiydi. Sen sevdiysen, demekle yetindi yabancı. Kadının
beklentisinin havada kalması Biri’nin hoşuna gitmedi. Yabancıdan hoşlanmadığına
karar verdi. Burayı nasıl kullanacağıma karar vermedim henüz, dedi kadın bu
sıra. Belki kendime ayırabilirim belki de ufaklığa resim atölyesi yaparız. Yabancı
sessiz kaldı önce, derken orada ne var, diye sordu.
Soru, Biri’nin az öncekine benzer bir panikle yeniden
sarılmasına neden oldu. Geriye, kuytusuna kaçma düşüncesiyle kıpırdandıysa da,
olacağa meydan okuma arzusu daha güçlüydü. Bizden önce burada oturanların
kullanmadıkları eşyalar var sanırım, diye cevap geldi kadından. Ivır zıvır
işte. Bakmadın mı hiç, diye sordu beriki. Şaşırmış gibiydi. Aynı şaşkınlığı bir
süredir taşımakta olan Biri, yabancıyla ortak bir noktası olmasından rahatsız
kıpırdandı. Kadının vereceği cevabı bekledi. Temizlenmesi lazım, diyordu kadın.
Ama elim varmadı daha. Bırakılmış eşyalar, dedi yabancı bilmiş bilmiş bunun
üzerine. Hüznün nesneleri, diye karşıladı yabancıyı kadın, bir yandan
gülüyordu. Kadının gülüşündeki kırıklığa dikkat kesilmiş olan birinin ayması
biraz zaman aldı:
Bırakılmış eşya mıyım yoksa?
Yakında bir cesaret oraya gireceğim, dediğini işitti kadının
Biri önce, sonradan odayı terk etmekte olan ayakların sesini.
Bir hüzün nesnesiyim belki, diye seslendi gidenlerin
ardından işitilmeyeceğinden emin olmanın güveniyle. Nesne miyim yoksa salt
hüzün mü, sorusu düştü aklına.
Biri’nin hikâyesinin başladığı an bu olabilirdi. Ama henüz
bundan emin olamayız…
( sürecek elbette!)
Mey