4 Şubat 2015 Çarşamba

Biri / Hüznün Nesnesi…

Seslerini işitmesinden önce kokuyu almıştı Biri. Yeni bir koku bu, dedi karanlık köşesinden çıkıp; Biri’nin içerisini yine Biri’nin dışarısından ayıran kapıya yaklaşırken. Yeni bir varlığın kokusu. Yabancı. Bu evden olmayan biri. Kapıya, kapısına, yaklaştıkça uğultular konuşmaya başladı. Kadının burası da konuk odası, dediğini işitti. Ayak sesleri yakınlaştı. Şimdi Biri’nin kapısının bulunduğu odadaydılar. Ya kapıyı açarlarsa? Görünür olup olmadığını bilmediğini akıl edene kadar duyduğu panik yüzünden, köşesine kaçmakla kapı açılırsa neler olacağını görme merakının arasında bocaladı. Geldiklerinden – geldiğimizden mi yoksa – bu yana kapı hiç açılmamıştı. Çocuk orada fare olduğunu düşündüğü için kapıdan uzak duruyor; kedi, muhtemelen aynı nedenle kapının önünde arzulu nöbetlere yatıyor, kadınsa kapının varlığından haberdar görünmüyordu.

Görür görmez sevdim, dediğini işitti kadının. Yabancı onayladı: Güzel bir ev sahiden. Bizim için biraz büyük ama, dedi kadın. Yine onay bekler gibiydi. Sen sevdiysen, demekle yetindi yabancı. Kadının beklentisinin havada kalması Biri’nin hoşuna gitmedi. Yabancıdan hoşlanmadığına karar verdi. Burayı nasıl kullanacağıma karar vermedim henüz, dedi kadın bu sıra. Belki kendime ayırabilirim belki de ufaklığa resim atölyesi yaparız. Yabancı sessiz kaldı önce, derken orada ne var, diye sordu.

Soru, Biri’nin az öncekine benzer bir panikle yeniden sarılmasına neden oldu. Geriye, kuytusuna kaçma düşüncesiyle kıpırdandıysa da, olacağa meydan okuma arzusu daha güçlüydü. Bizden önce burada oturanların kullanmadıkları eşyalar var sanırım, diye cevap geldi kadından. Ivır zıvır işte. Bakmadın mı hiç, diye sordu beriki. Şaşırmış gibiydi. Aynı şaşkınlığı bir süredir taşımakta olan Biri, yabancıyla ortak bir noktası olmasından rahatsız kıpırdandı. Kadının vereceği cevabı bekledi. Temizlenmesi lazım, diyordu kadın. Ama elim varmadı daha. Bırakılmış eşyalar, dedi yabancı bilmiş bilmiş bunun üzerine. Hüznün nesneleri, diye karşıladı yabancıyı kadın, bir yandan gülüyordu. Kadının gülüşündeki kırıklığa dikkat kesilmiş olan birinin ayması biraz zaman aldı:

Bırakılmış eşya mıyım yoksa?

Yakında bir cesaret oraya gireceğim, dediğini işitti kadının Biri önce, sonradan odayı terk etmekte olan ayakların sesini.

Bir hüzün nesnesiyim belki, diye seslendi gidenlerin ardından işitilmeyeceğinden emin olmanın güveniyle. Nesne miyim yoksa salt hüzün mü, sorusu düştü aklına.

Biri’nin hikâyesinin başladığı an bu olabilirdi. Ama henüz bundan emin olamayız…

( sürecek elbette!)


Mey