30 Ekim 2017 Pazartesi

KAÇAK

Geceyi cılız sokak lamasının aydınlattığı ıssız sokaktan tok ayak sesleri geliyordu. Bitkin bir beden yorgun adımlar atıyor, elindeki çantayı sıkıca tutuyordu. Her an yere düşecek gibiydi. Tok sesler yavaşladı ve deniz mavisi gözler gözlerimde gezindi. İki saniyelik gezintinin ardından kavisli kaşlarını çattı etrafa bakındı. Çantasını diğer eline aldı. Terlemiş olan elini kadife ceketine sildi, durduğu apartman kapısının önünde bir süre oyalandı. Ceketinin cebinden şangırtıyla anahtarını çıkarttı. Boş sokakta yankılandı kilit sesi tıpkı bir çığlık gibi! Yorgun maviler son kez sokağı taradı. Son gücüyle içeri girdi. Evine girmişti artık güvendeydi! En azından öyle hissediyordu. Elindeki içi para dolu deri çantayı dolabına yerleştirdi. Biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı. Salonunda duran eski şaraplardan birini özenle kadehe doldurdu. Sıcak bir duş aldı. Haklıydı yorgun adam güvendeydi. Şimdilik… soğuk yatağına girdi. Bugün çaldığı paraları düşündü, ardından komedinde duran bitmeyi bekleyen kitabına baktı. Elini uzattı kitabını açtı. Eskimiş sayfaların kokusu ona huzur veriyordu. Yazıların arasına kapandı maviler her şeyden habersiz… kapı sesine uyandı. Tedirgindi. Kimse onun kapısını çalmazdı ki! Ayağa fırladı. Kapısındaki küçük delikten bakmaya çalıştı. Kimse yoktu. Kapının açılma sesi, yerdeki zarfa uzandı. Kapısını kapattı iki kere kilitledi. Kapkaranlık odada pencereye ilerledi ucundan açtığı perdeden sızan güneş gözlerini kamaştırdı. Dar sokağı bir ipucu bulmak ister gibi taradı fakat her şey aynı görünüyordu. Yeni yeni alıştırdığı gözlerini karanlık odaya çevirdi. Perdeyi çekti kahverengi koltuğa gömüldü zarfı açtı. Dolma kalemle yazılmış saman kağıdını zarfın içinden çıkartı. Elleri titriyordu. El yazısıyla yazılmış kâğıdı okudukça tedirginliği artıyordu. Kâğıdı titreyen elleriyle zarfın içine geri koydu paraları sakladığı dolaba ilerledi ayakları atamıyordu. İşte korktuğu şey başına gelmişti. Paraları koyduğu çantayı aldı kadife ceketini geçiriverdi üstüne. Anahtarını alarak evden çıktı botlarının çıkardığı sert ses apartmanın duvarları arasında ilmek dokuyordu adeta. Asansörün geldiğini bildiren ses ardından gürültüyle açılan kapılar… zemin kata bastı ve cebindeki özensizce katlanmış peçeteyle alnındaki boncuk boncuk olan ter damlalarını sildi. Nasıl bir işin içindeydi böyle! Asansörün kapısı açıldığında önce etrafa bakındı yavaşça dışarı çıktı. Dünkü yorgun ve umursamaz adam şimdi fazla tedirgindi. Sokağın başına geldiğinde bir taksi durdurdu şehrin dışındaki uçuruma sürmesini rica etti şoförden. Elindeki çantayı yine sıkı sıkı tutuyordu. Cebindeki son parayı taksiciye verdi. Uçuruma yaklaştı aşağıdaki deniz çok güzel görünüyordu. Dalgalar kayalara çıktığında çıkan ses tek kelime ile harikaydı. Para dolu çantayı açtı kayalıklara doğru çevirdi çantayı. Paralar rüzgârın etkisiyle dans ederek uçurumdan aşağı süzülüyordu.  Bu para onların olmamalıydı. Biraz orada oturdu. Kayalıklardan gelen sesle huzur buldu. Peşini bırakmayacaklardı. Ama o çözüm yolunu çoktan bulmuştu. Rahat bir uyku çekecekti bedeni toprağın altında rahat edecekti. O buna inanıyordu. Sonunda her şeyden kurtulacak sessizliğe kavuşacaktı. Tedirgin olmayacaktı. Son bir kez mırıldandı;

“Affet beni kızım, affet!”  kayalıklarla birleşen ölü bir beden yeni bir günün olmayacağını simgeliyordu. Her şey bitmişti artık huzurluydu. O artık rahattı.

Ada Melekoğlu