21 Ekim 2015 Çarşamba

Düştüğünde…

Düştüğünü gördüm elbette. İlk anda ayamadım mı yoksa aldırmadım mı, emin değilim şimdi. Düştüğünü gördüğümü biliyorum. Durup baktım mı, ne oldu şimdi durup dururken diye aklımdan geçirdim mi, onu da tam bilmiyorum. Durup dururken değildi belki de. Sebebin sonucu doğal kıldığını düşünmüş olabilirim belli belirsiz. Her ne düşündüysem, ardından bakmadım. Bekliyor olabilirdim. Bir süredir bendeliğinin katlanılması gereken bir hal olduğunun farkındaydım. Eli kulağındaydı, ipleri gevşemiş bir düğme gibi hafif sallantılı oluşuyla hazırlığını belli ediyordu. Şaşırsa mıydım?

Nereye gidecek, ne kadar uzaklaşabilecek ki diye de düşünmüş olabilirim. Öyle yapmışsam, bu ne kibir? Tam bu noktada, onun gitmesinin nedeni olan kibir işte bu, diye araya girecek aklı başında bir yazara ihtiyaç olabilir. Gerekli olduğunda ortalarda görünmeyen ve destursuz araya girmeye bayılan bir yazar fikrinin tam da şimdi çıkagelmesi kimseyi umutlandırmasın. Giden benden gitti, dönerse bana dönecek. Aklına estikçe, seçimlerinin sonucunu yaşıyorsun’u başıma kakacak varoluşçu zırvalamalarını dinleyecek değilim hiçbir aklı çok başında yazarın. Yani ki biz bizeyiz hikâye boyunca.

Hikâye filan da yok ayrıca. En azından kalbinize göre olanı yok. Olan biten şu:

Yağmur az önce durmuştu. Bitmek bilmez gibi görünen bir yokuşu tersinden kat ediyordum. Kimsenin hak etmediği bir şarkının dilime yapışmış nakaratını istemsiz mırıldanırken listemi gözden geçirmekteydim. Ayakkabılarım böyle bir yokuşu düzünden de tersinden de yürümeye uygun değilmiş, onu anlıyordum bir yandan da. Ayakkabıların mı yoksa ayakların mı uygun olmayan sorusunu görmezden gelen şarkının pişkinliğine hayran, gülümsüyordum.  Listemin o kadar da uzun olmadığını düşünmekten yanaysam da, aslında epeyce uzundu. Kimi orada olmayı çok hak eden kimi de hak edip etmediği önem taşımayan bir dolu ad sıralanıyordu. Sıralamayı yaparken çok da adaletli davranmadığımın farkındaydım. Önemsemediğim bir farkındalık yüzünden, onu yeniden oluşturmak için mesai harcayacak değildim. Adil veya değil, listeydi işte. Zihnimi şöyle az geriye çekip, uzaktan baktığımda gözüme güzel görünüyordu tek tek sıralanışları. Biricik tümellerim benim, diyerek iç geçirsem abartmış olacaktım. Kendimi tuttum. Bu esnada duydum sinsice araya girmeye çalışan sesi: Seçimlerinin sonuçları.
Seçimmiş! Sonuçmuş!

Verdim veriştirdim tabii. Demeyeceğim dediklerimi ama şimdi. İncinirsiniz.

İşte tam ben biraz daha rahatlamış hissettiğimden, şarkıyı mırıldanmaktan daha yüksek sesle söylemeye geçmiştim ki, düştü.

Şarkı sustu.
Listenin başı bir yana sonu başka yana dağıldı.
Ayakkabıların ayaklarıma verdiği eziyet anlatılır gibi değildi.
Düştü, dedim kendime enikonu emin olduğumda. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker, demeye hazırlanan yazarın sırıtışı sinirimi bozdu bozacaktı.
Düştüyse düştü, dedim. Giden benden gitti, dönerse bana dönecek. Yokuş aşağı vurdum kendimi. Ayaklarım beni öldürüyordu. Ya da içimdeki boşluk. Hangisiyse artık…


Mey