1 Ekim 2015 Perşembe

Çeşni ve Çare...

İnsanların kendilerine ve diğerlerine söyledikleri / söyleyecekleri yalanların çeşnisi olmaktan kaçınmanın yolu yok, dedi.
Sesimi çıkarmadım.
Sürdürdü: ya da bizim başka birilerini günün birinde kendi yalanımızın çeşnisi yapmaktan kaçınmamızın.
Sustu.
Sustu ya, sen bir şey demeyecek misin bakışı gözlerinde.
Demesem de olurdu. Dedim ama.
Yanılıyorsun, dedim. Çaresi var o dediğinin.
İnanmaz baktı, ağzındaki minik hareket gülmeye hazırlıktı.
Neymiş o çare, diye sordu. Bana hiç güveni yoktu.
Sesimi çıkarmayayım, diye düşündüm o an. domuzuna susayım. Öyle susmak yapımda yoktu. Domuzuna konuşurdum daha çok.
Konuştum.
Çare, dedim.
Umursamaz  bir kıvrılış  -  gerçeği, doğruyu ve yalanı dışarıda bırakan -
kendine.
İyi mi oluyor öyle, diye sordu. Dudaklarındaki alaycı kıpırdanış sinirimi bozdu bozacaktı.
Aldırmadım.
Kıvrıldım kendime.
İyi böyle, dedim.
Hangimiz çeşniyiz bilemeden uzunca baktık birbirimize. Ama, iyiydi öyle...


Mey



                                                            Aylin Argün