28 Ağustos 2018 Salı

Çeper

Uzun ve şaşılası bir cümle gibi. Uzun, çünkü zamanın önünden, hafifçe sallanarak ve ayaklarını açabildiği kadar büyük adımlarla ilerliyor. Şaşılası çünkü, beklenmedik bir anda durup bekliyor. Neyi? zamanın üstünden geçmesini belki. zamanın onu ezip geçmesini. Uysalca uzatılmış bir boyun gibi, kabullenişi ve itaati düşündürüyor bir an. Öteki bir an ise saçlarına tutulmuş ve saçlarına yapışmış gibi bir başkasının direnci ve isyanı anımsatıyor. Yakınlaşabilirmiş gibi her an, bir yüzü kapıya bakıyor. Sakınımlı gülüşü ve fütursuz bir ağzı var. yok sayarmış gibi bir yandan, aklım sende dercesine dönüyor sırtını geride kalana. Yüzüne bakarken bile özlüyorum seni, dediğini işitmiş olanlar var; kendisine sorsanız, yok öyle bir şey der. Karanlığı bilir, bildiğinden korkar ama yine de hep karanlıkta yürür, derler gıyabında. Oysa gözlerini hiç yummamış.

Sizi bir yerde görmüştüm, demiştim.
Nerede, diye sormamıştı. Gülümsememişti de. Bakışı, uzun ve şaşırtıcı bir cümle gibi öyle, okuyayım diye asılı kalmıştı.
Okuma bilmem oysa ben.
Yazma bilirim, bir tek yazmayı bilirim.
Sizi bir yerde yazmıştım, demişliğim ondandır.
Nerede, diye sormamıştı. Tebessüm de yoktu gözlerinde.
Ağzı, uzun ve şaşılası bir cümle gibi, ağzı aralanmaksızın - okumadım, demişti.
Yüzünüze bakmadan da özlemiştim sizi, demiştim.
Yok öyle bir şey, demişti.
Kısa ve bilindik bir cümle gibi baksan.
Ama
vardı öyle bir şey. Israr etmedim.


Mey