Başım
dönüyor ve içimdekini akıtmaya hazırım, dedim. Ve aklımda hikaye. Ona söylemek
istediklerim, söyleme cesareti bulamadıklarım. Bak hepsi burada, dedim.
Olmaz, dedi.
Aklın yerinde değil. Ağzını bile açma.
Güldüm. Pis
bir gülüştü. Anladı. Bakışları uyarı işaretleri ile dolu, gözlerini gözlerime
dikti.
Bakma öyle
Benedictus’cum, dedim. Şimdi diyemezsem hiç diyemeyeceğim.
Aklını
başına al, dedi Benedictus. Şimdi
söylersen, gerçekte hiç söylememiş gibi olacaksın.
Bir süre
bakıştık. Ya da ben öyle sanıyorum. Sabit bir noktaya bakma konusunda yeterli
olduğumdan emin değildim ve ağzımda kontrol edemediğim bir gülüş
kıpırdanıyordu.
Nedenmiş,
dedim. Nedenmiş diyebilmek o esnada bana anlamlı göründüğünden, içten içe neden
olduğunu biliyordum.
Biliyorsun
neden, dedi.
Ama, dedim.
Söylemeliyim. Söylememekle büyük bir hata yaptığımı bilmesi lazım.
Benedictus
güldü. Biliyor zaten, dedi.
Biliyor mu,
diye sordum.
Biliyor ya
dedi. O hatayı sevip okşuyor gün ve gece boyu.
Nereden
biliyorsun, dedim inanmazlıkla.
Kim olsa
öyle yapar, dedi. Sesindeki güvene inanmak istiyordum. Buna inanmayı çok
istiyordum. Nikbin bir gülüş peyda oldu yüzümde. Gereğinden çok büyüyerek,
yayıldı. Önce yüzüme. Ardından kalbime….
Mey
Shirin Neshat