16 Kasım 2013 Cumartesi

Bulunmuş Mektuplar / Hayalet...

Gittiğin gündü. Bir çanta dolusu mektubun çıkagelmesi mucizeviydi. Elimi sokup birkaç tanesini çıkarınca gördüm hiç açılmamış olduklarını. Farklı isim ve adreslere gönderilmiş veya gönderilmemiş – hala emin değilim hangisi olduğundan –  onlarca mektup. Elime gelen ilk zarfı, hakkım olmadığını bilerek, açtığımda düzgün bir el yazısıyla özenle yazılmış birkaç satırın çantanın sahibini arama fikrini hiçlediğini itiraf ederim. Çantayı kaptığım gibi eve koştum. Kim vazgeçebilirdi ki o kime ve kimin tarafından yazıldığı belirsiz birkaç cümlenin verdiği büyülü hazzı…

ikimize dair bir şey biliyorum. Artık biliyorum. ‘ Hayaletler gibi kayboluyoruz.’ Olmuş muyduk, bundan da emin değilim nicedir. Konuşmalarımızı aklımdan geçiriyorum, olmuşluğumuza dair bir kurt düşünce içime. Konuşmuş muyduk sahiden? Bunu çok sordum kendime, defalarca. Her seferinde değişen yanıt şüpheyi içi boş bir balon gibi yükseltti içimde. Sonra bir yerde şu cümlelere rastladım: “ kim bir konuşmanın düzenini tam olarak anımsayabilir ki? İnsan zihninden geçirdiği sözcükleri gerçekten söyledi mi ya da yalnızca düşündü, hayal etti ve sustu mu kim bilebilir? “  Üst üste kaç kez okudum. Söyledin mi yoksa ben mi kurdum zihnimde söylemeni umduğumu, yazdım mı onca hikâyeyi yoksa hikâyelerden oluşan devasa bir hayalet mi büyüttüm içimde, bilmiyorum. İnsanı kendini çevreleyen gerçeklikten koparan oyunbaz bir duygunun yarattığı sanrı mıydı beni biz düşüncesine kenetleyen? Hiç konuşmuş muyduk sahiden? Hiç söylemiş miydin? Hiç olmuş muyduk? Hep hiç miydik yoksa gerçekte?..”

Mektubu yavaşça zarfına yerleştirip, bir hayaletin yazdığı mektuptaki sorulara yanıt vermenin bir anlamı olup olmadığını düşündüm. Günlerce…


Mey