Sence yazgı
diye bir şey var mı Benedictus’cum, diye girdim söze. Ne diyorsun?
Yağmur,
çamur, soğuk derken nihayet gül cemalini bahşetmiş nazlı güneşin hafifçe
ısıttığı parkımızdaydık.
Yazgı mı,
diye sordu. Bu da nereden çıktı bakışından çok yazgıyı tanımla bakışı vardı
gözlerinde.
Yazgı evet,
dedim. Belirlenmişlik, kader adına ne dersen işte. Sence var mı böyle bir şey?
Bu saydıklarının
aynı şeyler değil biliyorsun değil mi, diye aldı sözü. Hepsi farklı. Aralarındaki
farkı netleştirmeden ve hangisi üzerinde konuşacağımızı belirlemeden bunlardan
bahsetmek kafa karışıklığından başka bir şey getirmez. Önce bunu bilesin.
Uzanıp yanımdaki
çam ağacından bir iğne dal kopardım. Hangimize batıracağımı bilemiyormuş gibi
uzunca baktım dalın sivri ucuna.
Bir kez
olsun, dedim. Kafamız karışık konuşsak olmuyor mu, Benedictus’cum?
Senin başka
türlü olduğun mu var, diye gülünce ben de güldüm. Çok haksız sayılmazdı.
Düzen vardır
bana kalırsa, diye devam etti. Doğanın düzeni. İnsanlar buna başka adlar
vererek, o düzeni daha kabul edilebilir buluyor olabilirler.
Yüzümdeki ifadeyi
görünce, senin istediğin cevap bu değil galiba, dedi.
Tartışmaya girmek
yerine, yolu tatlı dille önüne sermenin daha akıllıca olduğunu düşündüm. Otodeterminizm
denilen bir görüş var, dedim. Onlar diyor ki, insan seçimleriyle kendi
özgürlüğünü sınırlıyormuş.
Dönüp dikkatle
baktı yüzüme.
Neyin peşindesin
sen yine, diye sordu kuşkuyla.
Aklımdakinin
içimde kalmayacağının bilgisiyle nazlanmadan söyleyiverdim:
Ben yoldan gönüllü
çıktım demenin, dedim. Ve gönüllüğümün tadını çıkarmanın.
Tepkisini görmek
için ben de ona döndüm. Şaşırdığına şaşırıyormuş gibi bir bakış yerleşmişti
yüzüne. Ne desem faydasız sana, diyecek gibi oldu bir an – bundan eminim –
nedense vazgeçti. Sonra dedi ki,
Dönelim,
hava soğudu. Hem evde çıkarlarına alet edebileceğin fikirlerle dolu daha çok
kitap var. Kalk hadi.
İkiletmeden kalktım.
Hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışırken sırıtmamak için dudaklarımı
dişliyordum…
Mey
Daria Endresen