1 Ocak 2014 Çarşamba

Sihirli Ayna Sohbetleri / Kayboluş…

Ben çok kaybolurum bilirsin, diye başladım söze. Sihirli aynamı karşıma almış, birkaç gündür zihnimde dolanan kaybolma meselesini konuşmaya niyetlenmiştim.
Biliyorum, dedi neşeli bir sesle. İlkini hatırlıyorum da, küçücüktün.

Hatırlatmayla ikimiz de güldük. Ben de hatırlamıştım. Beş yaşındaydım, dedim. Yazdı ve annemle pazardaydık. Onun elini hiç tutmuş muydum, yoksa elini bırakmama neden olacak bir şeye mi takılmıştı gözüm hatırlamıyorum. Sonrasında, aslında küçücük olan ama devasa görünen pazar yerinin kalabalığında bir başınaydım.

Korkmuş muydun, sorusu belleğimi zorlamama neden oldu. Hatırlamıyorum, dedim. Ama korkmuş olmalıyım, beş yaşındaydım sonuçta. Sonu karakolda biten bir maceraydı, tamamlaması aynadan geldi.

Sonraki kayboluşlarımın çoğunluğunun eğlenceli hikayelerinin üzerinden geçecek gibiydi. Ara sıra hatırlamanın zararı yok, düşüncesindeydim ben de. Yolları yabancı, insanları yabancı kentlerde nerede olduğumu bilmeden dolanışlarımın, kaybola kaybola kaybolmaktan korkmamayı öğrenişimin tarihini gözden geçirdik uzun saatler boyu.

Gün yavaş yavaş renk değiştirmeye başlayana kadar sürdü bu. Tehlikeli sulara girmeden, ben onu o beni acıtmadan konuşmayalı epey olmuştu, diye düşünüp sevinirken sihirli ayna, var oluş nedenini anımsamış olmalıydı.
Yine kayboldun, değil mi diye sordu. Neyse ki korkmuyorsun.
Başımı kaldırdım. Sorunun amacını anlamaya çalıştım. İçten görünüyordu. Aynı içtenlikle cevap verdim:

Bu kez, dedim. Çok korkuyorum…


Mey