8 Ocak 2014 Çarşamba

Sevgili...*

Yaşamımın öyküsü yok. Böyle bir öykü yok. Odak diye bir şey olmadı hiç. Yol yok, iz yok. Alabildiğine geniş yerler var, buralarda bir zamanlar biri varmış sanısını uyandırıyorlar, ama doğru değil hiçkimse yoktu. Gençliğimin küçücük bir bölümünün öyküsünü daha önce de yazdım az çok, yani şöyle bir görünmesine yetecek kadar; şimdi bu öyküden sözediyorum işte, ırmaktan geçiş öyküsünden. Burada yaptığım farklı, hem de aynı. Daha önce aydınlık dönemlerden sözetmiştim, aydınlatılmış dönemlerden. Burada aynı gençliğin gizli dönemlerinden, kimi olgular, kimi duygular, kimi olaylarla ilgili olarak yapmış olabileceğim birtakım gömmelerden sözediyorum. Yazmaya beni güçlü bir biçimde utanç duygusuna yönelten bir çevrede başladım. Onlar için yazmak ahlaksal bir şeydi daha. Şimdiyse yazmak hiçbir şey değil nerdeyse. Bazı bazı görüyorum: her şeyi birbirine karıştırıp boşluk ve hiçliğe gitmek olmadıktan sonra, yazmak hiçbir şey değil. Her şey, her seferinde nitelenmez özüyle tek bir şeyde karıştırılmadıktan sonra, yazmak reklamdan başka bir şey değil. Ama çoğu zaman da herhangi bir görüşe bağlanmıyorum, bütün alanların açık olduğunu, belki de bütün duvarların yıkıldığını, yazının gizlenmek, oluşmak, okunmak için sığınacak yer bulamayacağını, temel uygunsuzluğuna artık saygı gösterilmeyeceğini görüyorum, ama bu kadar daha ötesini düşünmüyorum.



Marguerite Duras 

* Duras'ın 'Sevgili' adlı eserinden bir bölüm