Uzun zaman
taşıdım onu kalbimde, diye anlatıyor. Ruhumda, gırtlağımın tam orta yerinde. Artık benden bir
parçaydı, kanıksamıştım onu, neredeyse seviyordum bendeki varlığını. Sabah
uykusunun derinliklerinde çalmaya başlayan uyandırma alarmı, unutur gibi
olduğunuzda acıyı daha güçlü duyumsamanızı sağlayan hatırlama notu; gözlerinizi
yaşamsal olana körleştiren etkili bir afyondu yer yer.
Ama civaydı ve ağırdı, diyorum.
Ama cıvaydı
ve ağırdı, diyor gözleri ağırlaşmış gibi yarı aralık.
Bir gün akıp
gideceği, kendiliğinden yok olacağı söylemleri inandırıcı değildi, diye devam ediyor anlatmaya.Değildi
çünkü, varlığı varlığıma dönüşmüş; algılayışımın, kavrayışımın tek belirleyicisi
olmuştu. Her sabah güne gözlerimi açtığımda ilk duyumsadığım şeydi varlığı ve
geceleri yatağa huzurla uzanmamı engelleyen dürtükleyicim. Kalbinde bir cıvayla
yaşayan tüm yoldaşlarım gibi, umut etmeyi aklımdan bile geçirmiyordum. Umuda
dair bir inancım yoktu. Gerçekliğini kabul etme bilgeliği, diyordum bu hale.
Gerçekliğini kabul etmek bir bilgelik, öyle mi, diye soruyorum araya girip. Hızının kesilmesinden rahatsız, kıpırdanıyor. Durup soluklanıyor ve ardından yeniden hız veriyor anlatmaya heves etmiş sesine.
Gerçekliğini kabul etmek bilgelik değilse de, bir bilgelik olduğu avuntusu dayanmayı mümkün kılıyordu, diyor. Sözümü kesme der gibi bakıyor, yüzüme. Kesmiyorum:
Beklersin,
beklerken geçecek umudu aşılamaya çalışan tüm iyimserlere gülümsersin.
İyimserliğin bir tür sersemlik olduğu düşünceni kendine saklarsın ve
olabildiğince gülümsersin.
Dikenindir
o. Ya da etindeki kıymık. Uğraşmaların ardından çıkarıp atmaktan vazgeçtiğin.
Yine de
arada isyan beklenmedik bir anda sorduruverir:
“ Bu cıvayı
kim koydu kalbimize Necati?”
Susuyor bu noktada. Sabırsız soruyorum:
Necati, biliyor mu cevabı?
Gülüyor. Necati, diyor kendindeki cıvanın ağırlığından başını kaldıramıyor.
Ben de gülüyorum cevaba. Ellerimden birini kendi kalbimdeki ağırlığa sıkıca bastırmakta olduğumu, nice sonra fark ederek.
Ben artık gideyim, diyor yerinden doğrulurken.
Git, diyorum. Gidişindeki bir şey, belki adımlarındaki ağırlık, midemde zamansız bir kasılmaya neden oluyor. Uzaklaşmasına bakmaktan vazgeçiyorum...
Mey
* Yücel Kayıran