Elimdeki işe
öyle odaklanmış haldeydim ki, Benedictus’un okuduğu şey her neyse ondan başını
kaldırmış, beni izlemekte olduğunu fark
etmemiştim.
Ne
yapıyorsun, sorusuyla yapış yapış parmaklarıma acımayı bırakıp başımı
kaldırdım. Sonrasının daha feci olacağını bilerek cevapladım sorusunu: Kırık
parçaları birleştirmeye çalışıyorum.
Derince iç
geçirdi. Sordu: Az önce bile isteye yere atıp kırdığın porselen fincanın kırık
parçalarını mı birleştirmeye çalışıyorsun yani?
Başıma bela
olma bakışlarımı gözlerine dikip; evet, dedim. Onları yeniden bir araya
getirmeye çalışıyorum.
İçtenlikle anlamak
istiyorum bakışları belirdi gözlerinde. Bense bunu neden onun karşısında
yaptığımı sorup duruyordum kendime, böyle olacağı çok belliyken.
Bunu neden
yaptığını sorabilir miyim, dedi yumuşak bir sesle.
Sorabilirsin
Benedictus’cum, dedim. Deney yapıyorum.
Deney mi,
diye sordu kaşlar havaya kalkmış, ağzın kıvrımında kinayeli bir gülüş belirmeye
başlamıştı.
Evet deney
ya, dedim. Moda deyimiyle olgusal yoklama.
Neyi yokluyorsun,
diye soracaktı elbette. Sordu.
Fincanın kırık
sapını avucumun içinde gezdirip, nasıl anlatabileceğimi düşündüm ilkin. En iyisi
dosdoğru söylemekti.
Durrell diye bir adam var, dedim. Yazar. O, işte bu
yazar diyesiymiş ki, ‘ hepimiz birbirimizin kırık parçalarıyız’
Eeeee, dedi
Bededictus. Ya kahkaha patlatacak ya da sinirimi bozacak bir cümle bulup
çıkaracak gibi bakıyordu.
Sen neyi
deniyorsun peki, derken yüzündeki ifade hiç hoş değildi. Söylesem bir türlü
söylemesem başka türlü ya, o zaten anlamıştı neyi denediğimi. Olacaktan kaçmanın
imkânsızlığını öğreneli epey zaman oluyordu. Varsın olsun, dedim kendi kendime.
Kırık parçaların
yeniden bir araya gelmesinin imkânını, dedim. Özellikle belli kırık parçaların
belli başka kırık parçalarla bir araya gelebilmesinin imkânını.
Benedictus, dili tahmin edilebilir bakışlarını yüzüme dikti.
Baktı. Saniyeler geçiyor, o bakmayı sürdürüyordu. Ne diyecekse desin artık, boş
vermişliği içimde bekliyordum. Yine de beni şaşırtmayı başaracaktı, bundan
kuşkum yoktu.
Sarılmak ister
misin, diye sorduğunda kahkahamı güçlükle engelleyip, ciddi bir yüzle,
Hayır,
dedim. Meşgulüm. Yüzünde benimkine
benzer bir ifade vardı. Gülmemek için mücadele ediyordu.
Peki, dedi.
Tamam, dedim
ben de…
Mey
АЛЁНА БИРЮКОВА