Uyandıktan hemen
sonra ve uyumadan az önce harfleri onun için koyuyorum yan yana, dedi. Dediğinden
çok, bunları derken yüzündeki ifadeye kapılıp gidecek gibiydim.
O’na
söyledin mi peki bunu, diye sordum. Kıskandığımı belli etmemek zordu. Etmedim yine
de. Zaten buna dikkat edecek değildi. İnsan umurunda olanı dikkatle izlerdi. Derin
bir soluk aldığını ve gözlerinin parlamaya başladığını söyleyebilirim.
Gerek yok,
dedi. Herhangi bir şeyin söylenmesi gerekmiyor. Ne benim sözcüklerimin
yöneldiği adresi neresi olduğunu ne de onun uyandıktan hemen sonra ve uyumadan
hemen önce onları okumakta olduğunu.
Öyle mi,
dedim. Bunu söylerken ki hislerimin kimse için önemi yoktu.
Öyle, dedi. Tutkuyla
yazan ve okuyanın birbiriyle konuşmaya ihtiyacı yoktur.
Öyle galiba,
diye hak verdim.
Öyle,
diyerek söylediklerini pekiştirdi. Artık bu konudan bahsetmek istemiyordum. Sustum...
Mey