O odada
ejder yumurtaları vardır. Beyazı ve sarısı iyice karışıp piştikten sonra, tanrı
ekmeğiyle onların canlarına okur. Orada soba yanar, orası öğretmenler odasıdır.
Sınıfın
yarısı gösteremez ülkesini haritada, gururlu çocuklardır.
...elvan en
arkada oturur, anası babası yok olmuş yıllar önce. Ama iyi biliriz; piçe piç
demek daha ayıptır.
Ağlak necati
öğretmiştir sınıfa altına işemeyi. Don, kulak kırınca okul yolunda, altımıza
işeyip bacak ısıtırız.
Ağlaktır
necati, güpegündüz ağlar, yaşlarıyla vangölünü nişanlar kitapta, ejderi boğar,
kabardıkça kabarır saman kâğıdı.
Gazeteci
abiler kesmişti yolumuzu geçenlerde. Neyse ki, kar ısıtmıştı ortalığı da
altımıza işememiştik daha. Ağlak çok işlerine yaradı, ağzına dayayıp makinayı
gözyaşlarını aldılar. Kamyonetleriyle bizi okula bırakırlar zannediyorduk,
susunca bizim ağlak, toplayıp her şeylerini çekip gittiler hızlı hızlı.
İsteselerdi
ısınmak için işediğimizi de anlatırdık onlara. Oysa gittiler hemen.
“tüm piçler
bizi bulur” diye bağırdı ağlak.
Elvan
ağladı.
Özge Dirik
Paul Patrick