yırtarak geçiyor
kalbimizden
hayatı da törpüleyen
zaman… / Arkadaş Z. Özger
Aniden esip
de saçlarımı bir yana eteklerimi başka yana savurunca rüzgar, epeydir içimde
bir yerde sessiz ve zararsızca gizlenen kıymık hareketlendi. Aynı anda hatırlamış
olmalıyız. Hatırlamanın bir zararı yok, diye fısıldadım; sakinlesin istiyordum.
Buraya dönmemeliydim, düşüncesi içimdeki kıymıktan daha acıtıcı
olabileceğinden, onu yok sayma çare gibi görünmüştü o anda. Durup etrafa
baktım. Her şey hatırladığım gibiydi. Yüzüme yayılan gülümseyişi önlemenin imkânı
yoktu. Ne gülümseyişi ne de göz pınarlarıma dolanı.
Gelincik tarlası
önümde uzanıyordu. Yaşlı zeytin henüz görüş alanıma girmemişti. Biraz daha
yürümek gerek, dedim ve hareketlendim. Bu yolu kaç kez geçmiştim rüyalarımda. Öyle
ezberimde, her bir bitkiyi, ayağıma dolanacak otu ve ben ilerledikçe önümden
kaçışacak hayvanı biliyordum. Yine de
ilk kez gibi titriyor içim. Bıraktığımı orada bulabilecek miyim, aşkla
verdiğimi geri alabilecek miyim, sonunda bir parça huzur bulabilecek miyim,
soruları aklımda acele etmeden yürüyorum.
Yaşlı zeytin
görünür olunca durdum. Durma, dedi kıymık. Duymazdan geldim. Almaya geldiğimin
orada olup olmadığını görebilme umuduyla gözlerimi kıstım. Bu mesafeden
görebilmenin olanaksızlığının farkında, kıymığı kandırmaya çalışıyor oluşuma
gülecek gibiydim. Esinti artınca gülüşü
ve onun hemen ardında bekleyeni yok sayıp yürümeye devam ettim. Uzaktan kayalara
çarpan denizin sesi işitiliyordu. Denizi boş ver şimdi, dedim. Ona zaman yok.
Yaklaştıkça zeytinin
yıpranmışlığı seçilmeye başladı. Bizim gibi, dedim kıymığa. Hafifçe kıpırdandı
onaylar gibi. Zeytinin yaşlı dalları hafifçe hareketlenmiş gibi geldi bana. Bizi tanıdı galiba,
diye düşündüm. Dudaklarımı gövdesine
dayadım. Usulca fısıldadım: Nerede?
Ayaklarımın dibindeki
toprağı usulca eşeleyince ucu görünür gibi oldu. Bu , içimde ters dönen kıymığın,
ellerimin altındaki zeytinden gelen titreyişin, uzaktaki dalganın sesinin,
zihnimdeki tüm sözcüklerin yetersizliğinin aynı anda büyük bir uğultuya dönüştü
andı. Rengi solmuş gibiydi, minik yeşil çiçekler hala seçiliyorduysa da
zemindeki siyahı griye dönüşmüştü. Eğilip aldım. Önce burnuma götürüp kokladım.
Unutulmuşluk ve yersiz hatırlayışların bütün kokuları doldu burnuma. Kokuyu içime
çektim. Sonra parmaklarımı yüzeyinde dolaştırdım. Kırgınlık, özlem, yorgunluk,
umutsuzluk, tutku ve adını bilmediğim bir duygu birlik olup yaladılar içimdeki
kıymığı. Bu ona iyi geldi.
Zaman yırtar
dedim.
Söz’ü,
öyküyü,
belleği,
anıyı,
beklemeyi,
umudu
ve aşkı.
Almaya geldiğimi
almıştım. Zeytine veda edip, siyah zemini üzerinde küçük yeşil çiçekler olan
fuları koynuma sokup; rüyalarımda defalarca geçtiğim yolu geriye doğru yürümeye
koyuldum. Koynumdaki fular içimdeki kıymığın örtüsü, eteklerim esintiye eşlikçi
ağır ağır ilerledim…
Mey
Rodney Smith