Şiir
kıskanılmaz, dedi kendinden emin bir ifadeyle. Başarabilmiş olsa, kestirip
atmış olduğunu düşünebilirdi dışarıdan bakan biri. Ben ise içerideydim,
neredeyse fazla içeride.
Duygular söz
konusu olduğunda Benedictus’cum, dedim. Senin yargıların pek güvenilir değil
bana kalırsa. Başını kaldırıp;
Nedenmiş,
diye sordu. Bu hırsla zikredilen ‘nedenmişler’ benden ona sirayet etmişti. Bunu
düşünüp güldüm.
Çünkü,
dedim. Onları, yani duyguları ve hatta tutkuları hep küçümsemiş biri olarak,
senin onları pek anlamadığını düşünüyorum.
Kısılmış
gözleri tehlikeli görünüyorduysa da, tehlikeli biri değildi bu yüzden ciddiye
almadım. Eğlendiğimi görmenin hoşuna gitmediği açıktı ama bunun büyük bir
soruna dönüşeceğini sanmıyordum. Benden daha akıllı olduğundan, savunma yerine
saldırıyı seçti.
Bir şiiri
kıskanıyorsun, diye kestirip attı. Bu safdillik!
Onun gibi
söyleyince mantıklı duruyordu. Alt dudağımı dişledim. Aklıma söyleyecek akıllıca
bir şey gelsin istiyordum. Bir duygunun mantığı, akla yatkın bir nedeni olmaz
gibi şeyler söyleyebilirdim elbette ama karşımdaki bununla tatmin olacak biri
değildi. En iyisi doğruyu söylemekti.
Benedictus’cum,
dedim sakin bir sesle. Koca koca öyküler yazdım ama hiçbirinin arkasına
saklanmayı beceremedim. Adam küçücük bir şiire öyle bir saklanabildi ki, bul
bulabilirsen. Kıskançlığım ondan.
Yüzüme baktı.
Her zaman ki, ben seninle ne yapacağım, bakışlarından biriydi.
Akıllı adammış,
dedi.
Evet, dedim.
Fazla akıllı. Kahkahayı ilk patlatan kimdi, şimdi hatırlamıyorum…
Mey
Mia Karabegovic