Atkaranlığı
kadın, çok az şey öğrenmiştir ve insanlarla pek iyi geçinemez. Sözcük yoksunu
değildir, okur ve de yazar, ama bir kişi kalkıp da onunla konuştu ve de ondan
bir yanıt bekledi mi, dili tutulur. Hatta, biri bu kadının karşısına dikilse,
gözlerini ona dikse, yeter…dudakların, karşısında açılıp kapanması ve seslere
biçim vermesi, onun iki ayaklı bir hayvan olarak tepki gösterme cesaretini
tümüyle yok eder, ne türden olursa olsun biriyle karşı karşıya bulunmaktan ödü
patlar.
Böyle
durumlarda başını çevirir, gözlerini kaçırır, titrer, gözleri dolu dolu olur.
Diğer insanların böylesine kolaylıkla konuştuğu bütün sözcüklerden utanmıştır.
Neden biri karşısına dikilip de dilini tutmaz ki? bu durumda belki yavaş yavaş,
kendini karşılaşmaya hazırlayabilirdi atkaranlığı kadın. Belki henüz
konuşulmamış sözcüklere kendini hazırlayabilirdi. Ama hiç kimse ona bu zamanı
bahşetmemektedir. Biri çıkıp ona gelir, bir bakarsınız, karşısında duruyordur,
ona bakmaya başlamıştır bile, ağzını açmış ve konuşmaya başlamıştır. Daha kadın
karşısındakinin gözüne gözüne bakma cesaretini bulmadan, sözcüklerin
saldırısına uğramış. Bari yumuşak, olağandışı sözcükler çıksa ağızlardan, kendi
içinde gizli gizli taşıdığı türden sözcükler olsa…ama hayır, hep büyük, sivri
sözcükler yüzüne, sert küçük taşlar gibi fırlatılmakta ve kadını
yaralamaktadır.
Atkaranlığı
kadın, ahırlarda atlara sığınır. Bir hayvanın karşısına geçer, ve onun pürüzsüz
bağrında kendini sakinleştirir. Tek bir sözcük konuşulmaz, kuyruklar tatlı
tatlı sağa sola savrulur, kulaklar dikilir, burun delikleri titrer; hayvanlar
onun varlığını kabul ettiklerini belirtmektedirler. Gözler sessizce ona
çevrilir, hiç kimseyi incitmeyen gözlerin içine bakmakta hiçbir sakınca yoktur.
Atkaranlığı
kadın kendisinin bir at olmadığına memnundur. Kendi akranı, eşiti olarak
gördüğü bir şey olmak arzusunda değildir. Daima yabancı olan şeylerle kendini
rahat hisseder. Kendini alçaltmaz; sevgisini göstermez, kendisine ait bir sesi
yoktur; kendisi ne kadar az anlamayı yeğliyorsa, o kadar az anlaşılmak ister.
İçinde yaşamak durumunda olduğu karanlık, yalnızca atlarda bulunan bir şeydir.
Kendisine daha yakın olmak isteyen hayvanlarla ilgili olarak hiçbir girişimde
bulunmuş değildir. Bu kadının at binmekten hoşlandığını sanmak yanlış
olacaktır. Ama o, zaman zaman mevcut bulunan ahırlara girmenin yolunu bulur,
insanlar tarafından terk edildikleri zamanları saptamayı bilir ve hiçbir
kimsenin beklenmediği sürece onlarla kalır.
Atkaranlığı
kadın, kendisine karşı aşırı bir sevgi besleme derdinden muzdarip değildir, ama
atlarla yalnız kalabilir.
Elias Canetti
Kulakmisafiri Elli Karakter
Payel yay.