Başımı gökyüzüne
kaldırıp; kar yağacak diye haber verdim sevinçle. Hayır, dedi. Yağmayacak. Onun da gözleri göğe
çevrilmişti. Öngörülerin berbat, diye ekledi ardından.
Celallenmemeye
kararlıydım. Güldüm.
Benedictus’cum,
dedim. Yağsa fena mı olur? Bildik bir
ifade belirdi yüzünde hemen. Hayatı fazla ciddiye alanlarda görmeye alışkın
olduğumuz türden o ifadelerden.
Karın yağmasını
istemekle, yağacağını bildirmek arasındaki farkı sana anlatmama gerek var mı diyecektim,
diye başladı söze. Sonra bu tür farklılıkları görmeme konusundaki istikrarını
anımsadım, dedi.
Aldığım kararları
derhal unutma konusunda üstüme yoktu. Öfkeyle baktım yüzüne.
Neden damarıma
basıyorsun ki Benedicts’cum, diye sordum tersçe. Şurada güzel güzel kar
hayalleri kurup, biraz sevinecektik.
Varsaymanın canını
acıtmasını izlemekten sıkıldım, dedi itiraz kabul etmez bir tonla. Öngörü olguya
yaslanır biliyorsun. Hayale değil, tamamlamasına gerek yoktu. Yine de son noktayı
koyma konusundaki tutkusunun önüne geçememişti. Yüzümde gördüğü neyse, pişman oldu söylediklerine. Kolumdan tutup,
hadi içeri girelim, dedi.
Sen gir,
dedim küskünce. Kınayan bakışlarını görmezden gelerek, gökyüzüne bakmayı
sürdürdüm. İnatla…
Mey
Alex Andreyev