28 Aralık 2013 Cumartesi

Şehrazad Kompleksi...

Sen iyi değilsin, dediğini duyunca kafamı kaldırdım. Nereden çıktı şimdi bu, der gibi baktım. İyiydim. Hatta öyle iyiydim ki hummaya tutulmuş, zihnimden çılgınca akan sözcüklerden biri yitip giderse tümü yitirecekmiş duygusuyla, boşta olan elimle saçımı çekiştire çekiştire yazıyordum.
İyi değilsin, dedi yine.
N’oldu şimdi Benedictus’cum, diye çıkıştım. İyiyim, sana bulaşmıyorum ve yazıyorum.
Başını, ikna olmadım dercesine iki yana salladı. O anda burnuna düşmüş gözlüklerinin sevimli olduğu düşüncemden vazgeçmek üzereydim, başını sallayış şekli birazdan canımı feci sıkacağını çoktan haber veriyordu.
Neyim varmış peki, diye sordum kalemi elimden biraz sertçe bırakırken. Kavgaya hazır olduğumu bilsin istiyordum.
Hastalıklı bir biçimde yazıyorsun, dedi. Yüzümdeki değişme gözünden kaçmamıştı, eliyle açılmak üzere olan ağzımı ketledi. Durdurmamdan korkar gibi hızla konuşmaya başladı:
Dilini, yüreğini hayatın buna bağlıymış; sesini ve hikâyeni mutlaka duyurman gereken bir obje varmış da, o objenin peşinden söz'le sürüklenmeye yazgılıymışcasına elinde kalem söz söz dolanıyorsun, dedi. Ardından susup tepkimi bekledi. Beklemediği şey ise kahkahamdı.
Hastalık değil bu Benedictus’cum, dedim gülüşlerimin arasından. Bu bir kompleks. Şaşkınca bakıp, ne kompleksiymiş diye sordu.
Şehrazad  kompleksi, dedim.
Anlamadım, dedi.
Anlamışsın işte, ne güzel anlattın, karşılığını verdim.
Düzelmez mi, diye sordu endişeyle. Tedavisi yok mu?
Yok, dedim. Yoktu…


Mey



                                               Sebastian Luczywo