Gözlerini
kapatsa hemen uyuyacak, uyuyacak ve aynı düşü görecek. İstemiyor ve uyanık
kalmaya zorluyor tüm bedenini. Başındaki keskin ağrı, üzerindeki ağırlık ve
ateş almış tabanları bedenindeki isyanın habercileri sanki. Yine de direniyor.
Banyoya geçip soğuk su çarpıyor yüzüne, boynunu ıslatıyor ve ayaklarını
yıkıyor. Tüm bu işler aynaya hiç bakılmadan yapılmalı, o da bakmıyor. Odasına
geçiyor, odanın ortasına yerleştirdiği sert sandalyeye oturuyor ve az önceki
gibi karşısındaki beyaz badanalı duvarı izlemeye başlıyor. Dakikalarca bir şey
düşünmeden bakıyor duvara. Düşünmemek de uyumamak gibi olanaklıymış demek. Oysa
uyumamanın nereye kadar olanaklı olduğunu bilmiyoruz henüz. O da biliyor bunu.
Derken önce küçük, sonra kocaman kocaman esniyor, kendiliğinden kapatıyor eli
açılmış ağzını. Gülüyor sonra, tıpkı İngilizler gibiyim, diyor.
İlkokuldaymış.
Ak saçlı öğretmeni, İngiliz milletinin kibarlığını
odada yalnız
oldukları halde, esnerken ağızlarını kapatmalarını
örnek
vererek anlatıyormuş. Çok kibardır şu İngilizler canım.
Çıtkırıldım
sözcüğünü henüz bilmiyormuş o günlerde, yine de
tuhaf gelmiş
duvarlara kibarlık taslamak. Gülmüş, ak saçlı öğretmen
yerli yersiz
gülünmez, demiş.
Yersiz
gülüyor yine. Gözleri belirgin bir biçimde ufalmış, neredeyse düz bir çizgiyi
andırır hale gelmiş. Sağ elinin parmaklarını kullanarak kaç gündür uyumadığını
sayıyor. Serçe parmak bir... Yüzük parmağı iki... Orta parmak üç... İşaret
parmağı dört...Dört kısa gün ve bir o kadar da uzun gece. Oysa aylar boyunca
uyumamış gibi hissediyor kendini. Uyku sözcüğünü her yineleşiyinde ona daha da
yaklaşmakta olduğunu sezinliyor ve hemen yasaklıyor bu sözcüğü yinelemeyi ve bu
eylemi düşünmeyi. Beyaza boyanmış duvara bakmayı sürdürerek başka şeyler
düşünmeye çabalıyor, şiir mesela diyor, bir şiiri okumalıyım ezberden. Hiçbir
şiiri ezberden okuyamaz oysa, yine de aklına bir dize getirmeyi başarıyor:
“ Gözlerim
iki kötü mezar “
Yerinde
gülüyor bu kez, bir daha denemeliyim, diyor ve yeni bir dize aranıyor
belleğinin derinliklerinde.
“Uyuduğum
uyku ikimizin yerine”
Bu oyuna
gelmeyeceğim, diye söyleniyor ve şiir okuma düşüncesini o eski, tozlu rafa
kaldırıveriyor aceleyle. Bunu yaparken farkına vardığı çaresizliğine
öfkeleniyor. Öfke, yanında bir arkadaşını da getirmiş ona sorma gereği duymadan:
gözyaşları. Davetsiz konukları sevmem, diyor gözlerini koluyla kurularken.
Bir
arkadaşının evindeymiş. Salata yapıyormuş mutfakta.
Arkadaşı
içki almaya gitmiş, maydonozları ayıklama işini
ona yıkmış.
Tek tek ayıklarmış annesi maydonozları, ona da
böyle
öğretmiş. Zahmetliymiş ama başka türlü de temizliğinden
emin
olunamazmış .Kapı çalmış, açınca karşısında arkadaşını ve
tanımadığı
başka birini görmüş. Görür görmez sevmiş arkadaşının
arkadaşını.
Sevmiş ve “ seni seviyorum” demiş. Sonra gidip
maydonozları
ince ince doğramış. Sevdiği tek davetsiz konuk o olmuş.
Oturduğu
sandalyeden kalkıyor ve odadan çıkıyor. Biraz yürüyüş beni kendime getirir,
diye düşünüyor ve topu topu iki odadan ibaret olan daireyi adımlamaya başlıyor.
Önce küçük adımlar atarken, sonra hızlanıyor. Biraz daha hız kazansa koşmaya
başlıyacak. Dar gelmeye başlıyor içinde gezindiği mekan. Dışarı çıkmalıyım,
diye düşünüp kalın paltosunu ve botlarını aranıyor. Zaten az sonra gün
ışıyacak, çıkıp sokakları temizleyen çöpçüleri izleyebilir. Yürüyebilir. Hatta
koşabilir. Sokak kapısını açmış, çıkmak üzereyken bir şey durduruyor onu.
Kapıyı kapatıp, olduğu yere çöküyor. Garip bir soru dolanıyor beyninde. Neden,
neden uyumuyordum ben? Niçin savaşıyor, neye karşı koyuyordum? Çabalıyor fakat
bir türlü anımsayamıyor.
Yatağındaymış.
Derin derin uyuyormuş. Yüzünde bir gülüş
varmış; ne
ak saçlı öğretmen ne de arkadaşının evinde sevdiği
davetsiz
konuk bilebilirmiş bunun yerli mi yoksa yersiz mi
olduğunu.
Günlerce uyuyabilirmiş dilerse, ya da hiç uyanmasa da
olurmuş.
Gülümseyişi bu yüzden olabilirmiş.
Kalın
kabanını ve botlarını çıkarıyor. Sonra geride kalmış ne varsa. Pantolonu,
kazağı, atleti, çorapları...Çırılçıplak kalıncaya kadar soyunmayı sürdürüyor.
Gidip yatağına uzanıyor. Dakikalar sonra kahkaha attığını duyuyoruz.
Kahkahalarının arasında güçlükle doğruluyor yatakta. Uykum kaçtı, dediğini
duyuyoruz gülüşlerinin arasından, biz de gülüyoruz, ne yapalım!
Mey
Marie Jeannesson