Kendi içimize mıhlanmış olduğumuzdan, doğuştan gelen
ümitsizliğimizin çizdiği yoldan ayrılma melekemiz yoktur... Hayat bizim
ortamımız değil diye, kendimizi hayattan muaf mı tutturalım?... Var olmama
belgesi veren kimse yoktur...soluk almada sebat etmek, havanın dudaklarımızı
yaktığını hissetmek, temenni etmediğimiz bir gerçekliğin bağrında pişmanlıkları
biriktirmek ve mahvımıza sebep olan derte bir açıklama bulmaktan vazgeçmek
zorundayızdır... Zamanın her anı üzerimize bir hançer gibi atıldığı, arzuların ayarttığı
tenimiz taşlaşmayı reddettiği vakit, bahtımıza eklenecek tek bir anla bile
nasıl yüz yüze gelebiliriz?... Hangi hünerlerin yardımıyla başka bir hayatın,
yeni bir hayatın peşinden gidebilecek yanılsama kuvvetini bulabiliriz?...
Şu ki, geçmiş yıkımlarına bir göz atan bütün insanlar
"gelmekte olan bütün yıkımlardan kaçınabilmek için" kökten yeni bir
şeye başlayabilme gücünde olduklarını hayal ederler... Kendi kendilerine
görkemli bir vaatte bulunur ve kaderin onları batırdığı o vasat uçurumdan
çıkartacak bir mucize beklerler... Ama hiçbir şey olmaz... Herkes aynı olmaya
devam eder; sadece hepsine damgasını vurmuş olan o düşkünlük temayülünün
sivrilmesiyle değişirler... Etrafımızda yoğunluğu azalmış ilham ve çoşkulardan
başka birşey görmeyiz: her insan her şeyi vaat eder; ama her insan kıvılcımın
dayanıksızlığını ve hayattaki deha noksanlığını öğrenmek için yaşar... Bir
varoluşun aslına uygunluk derecesi kendi yıkımından ibarettir... Oluşumuzun
çiçeklenmesi : muzaffer görünümlü olup, başarısızlığa götüren yol...
Yeteneklerimizin serpilmesi : kangrenimizin kamuflajı... Güneşin altında
leşlerle dolu bir bahar hüküm sürmektedir; bizzat güzellik, tomurcuklarının
içinde şişinen ölüm den başka bir şey değildir...
Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkum olmayan hiçbir yeni
hayat görmedim şimdiye kadar... Her insan zamanın içinde ilerleyip, bunaltılı
bir geviş getirmeyle kendini tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin
beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm...
E. M. Cioran