Önüme bırakılan çaya şeker atmaya davrandığımı fark edince
şaşkınlıkla baktı.
Sormasına meydan bırakmadan açıkladım:
Kahvaltının ilk çayını şekerli içiyorum, dedim. Geceden
kalan sigara pası için.
Anlamış gibi başını salladı. Şubat ortasında, kentin alışkın
olmadığı güneşli ve ılık sabahtı. Yaprağını kışa hiç vermemiş bir ağacın
altında, tahta bir masada kahvaltı ediyorduk. Kendini göstermeyen kuşların
cıvıltısı sessizliğimizi önemsiz kılıyordu.
Erken bahar, tespitiyle başımı tabağımdan kaldırdım.
Hayır, dedim. Sahte bahar!
Kötümsersin, dedi gülerek.
Gerçekçiyim, dedim karşılık olarak. Ama gülmedim.
İnsana inen bahar sahte olabilir, dedi bilmişce. Doğaya inen
değil.
Ağzımdaki peyniri güçlükle çiğneyip, yutkundum. İmasını görmezlikten
gelmeyeceğimi bildiğinden hazır bekliyordu.
Yaptığını beğendin mi Benedictus’cum, diye sordum. Kaşlar soruyla
havalandı.
Senin yüzünden, dedim. Tüm gün , bütün çaylarımı şekerli
içeceğim.
Güldü buna. İçten olmayan bir özür döküldü ağzından: Af
edersin.
Ağzımdaki pas tadı kendini iyiden iyiye duyururken,
affetmem, dedim. Affetmezdim…
Mey