Auxonne postanesi küçüktür ve posta memuresi mavi gözlüdür.
İki kere gitmiştim o küçük postaneye.
İlk gidişim sana bir paket göndermek içindi; posta memuresi paketi tartarken senin paketi ellerini düşledim.
" Dört kilo üç yüz gram."
Elle sarılmış bir pakette ağırlığı olmayan bir mesaj vardır: Gönderenin sarıp düğümlediği ipi paketi alan açar.
Postanede, Auxonne'de bağladığım düğümü çözen parmaklarını gördüm zihnimin derinliklerinde.
On gün sonra kasabaya indiğimde, sana bir mektup yollamak üzere tekrar girdim postaneye. Sana paket gönderdiğim günü anımsadım ve bir şeyi kaybetmişim duygusuna kapıldım. Kaybettiğim neydi peki? Paket sağ salim yerine ulaşmıştı. Pancar köklerinden çorba da yapmıştın. Portakal çiçeklerinden damıtılma suyla dolu şişeyi yerine, dolapta giysilerin üstüne yerleştirmiştin. Kaybolan tek şey paket kağıdının o kısa ömrüydü.
Ölülere yakılan ağıtlar ölmekle kaybettikleri umutlaradır aslında. Eli - paketli -adam artık bir ölüymüşçesine bir şeyler umma şansını yitirmişti. Ve yerini eli - mektuplu - adama bırakmıştı...
John Berger / Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü'den
Luciano Tarasco