Tınıyı var etmemişlerin, ona mecbur bir ömrü sürükledikleri
hikayelerden birinin içinde rastlaştılar. Şans yoksunu insanların yaşadığı bir
ülkenin birbirine uzak kentlerinde başladıkları yaşamın, belli bir noktasında,
yakın’ın uzak’tan farkını öğrenmeye yazgılı olduklarının bilincine varmaları, ömürlerinin
tam ortasına denk gelmişti. Yaşanmamış ne kaldı ki, güveninin bedenlerine
oturmuşluğunun çoktandır bilincinde olmalarından kaynaklı bilmişlikleri;
birbirilerine yönelmiş bir hoşnutsuzlukla başlattı hikayenin onları
ilgilendiren kısmını.
İlişki insan öğrenmektir, konulu hikayelerinin nerede ve
nasıl başladığına dair sorulara hiçbir zaman aynı cevabı verememiş olmalarının
yarattığı kuşku; hikayenin cazla ilgisinin ortaklığında hiçleniyor ve
dinleyenin de cazın cazibesine kapılmasına neden oluyordu.
Kadın hikayenin bir şiirin içinden çıktığı konusunda ısrarcı
iken, adama bakarsanız o, daha çok şiire öykünmüş bir novellaydı. O şey her
neydiyse, anlaştıkları noktalardan biri iyi olmadığıydı. Diğeri ise, edebi değerinin yarattığı düş
kırıklığını telafi eden caz’ın baş döndürücülüğüydü. Kadının, caz olmasaydı
birbirlerini fark etmeyecekleri yönündeki iddiası, adamın yüzünde alaycı bir
gülüşe neden olarak gerilimin artmasına neden oluyordu. Onları bir araya getiren
yazılı sözün kifayetsizliği belirginleşirken yükselmeye başlayan caz’ın,
birbirlerinden hoşlanmadıklarını düşünen bu iki insanın tenlerinde baş gösteren
karıncalanmanın temel nedeni gibi görünüyordu.
Ve dansın, kimin önerisiyle – nasıl başladığının önemli
olmadığını söyleseler de, bu konuda da uzlaşamadıkları açıkça ortadaydı. Ama caz
gibi, dans da reddedilemez bir gerçeklik olarak orada öylece duruyordu. Dansın şiiri
andıran bir yanı olduğunu düşünen adamdı. Kadının bakışında ise dans, güvenilir
bir öngörüydü. Olabileceği bilmeyi mümkün kılan bir çıkış noktası. Dans süresince
neler olduğu konusunda, her ikisinin de dürüst davranmadıkları hikayenin
izleyicilerinin emin oldukları tek konu gibiydi.
Caz dahi olsa, hiçbir şarkı sonsuzca sürmez. Biteceğini bildikleri
bir salınışın içinde bunu bilmez değillerdi elbette. Bilmek eylemenin ve
duymanın şeklini vermez çoğunlukla, düşünülenin aksine. Bilmek kimin razı
gelmektir. Razı geldiler. Caz izin verdiği ölçüde duyumsamanın ve eylemenin
tadımlık hazzına sarılıp; şarkıya itaat ettiler. Şarkının sonunun hikayenin de
sonlanması anlamına gelişinin verdiği tedirginliği birbirlerinden gizlediler
bir caz boyu. Bir de “ ve şarkılar bitince ölmek istiyoruz cazla birlikte…”
düşüncesinin kalplerine gelip yerleştiğini. Bir caz boyu…
Mey
* Mafika Pascal Gwala
dizesi.
Mirjam Appelhof