Mektuplar evime, at pazarından satın aldığım eski bir komedinin
çekmecesinde geldi. Hiç açılmamış zarfları gördüğümde, birinin okumak
istemediği mektupları buraya atıp unuttuğunu düşündüm. Her birinin başka kişilerden bambaşka kişilere
gönderilmiş mektuplar olduğunu fark ettiğimde merak dayanılmaz hale gelmişti.
Çekmeceleri temizleme işini bir yana bırakıp elime gelen ilk zarfı açtım. Kim
vazgeçebilirdi ki o kime ve kimin tarafından yazıldığı belirsiz birkaç cümlenin
verdiği büyülü hazzı…
“
Uykuya dalmadan az
önceydi. Yanıldığını kabul etmekte zarar yok’a ikna olmuş gibiydim. Bedelini
ikimizin de ödediği o ilk büyük yanılgının sahibi olduğumu sana söyleme
kararının huzuruyla yummuştum gözlerimi. Ardından, ancak uyandıktan sonra bir
rüya olduğunu fark edeceğim ve diğerlerine yaptığım gibi hemen unutmayacağım
bir rüyanın içindeydim. Deniz vardı. Uzakta ama ulaşılabilir görünüyordu. Hiç görmediğim
türde mavisiyle beni kendine çeken; ona doğru yürüyüşümü şenlikli bir yolculuğa
dönüştüren ama ilerlememe izin vermeyen bir deniz. Hayır, deniz uzaklaşmıyordu.
Attığım onca adıma karşın ben ilerlemiyor, ilerliyormuş hissinin sevincini
duyuyordum yalnızca. Derken deniz bitti ya da yürüyüşüm sona erdi. Şimdi bir
bahçedeydim. Ağaçları, ağaç dallarındaki meyveleri, böcekleri, çiçekleri,
kelebekleri ile bildik bir bahçe. Önümde onlarca boş saksı ve toprak yığını
duruyordu. Rüyanın onlarla ne yapmamı istediğini sezer gibiydim ama ortalıkta
saksılara dikilecek çiçek ya da benzeri bir şey yoktu. O saksıları ortada
görünmeyen çiçeklerle bezemenin marazi göründüğü kadar hayati de olduğunu
nereden bildiğimi bilmiyorum. Ardından rüyaya boyun eğdiğimi biliyorum sadece. Büyük
bir hızla saksılara toprak doldurduğumu ve daha önce orada olmayan çiçekleri,
çok önemli bir şey buna bağlıymış gibi saksılara yerleştirdiğimi görüyorum. Bu
işi yapışımdaki acele, ellerimden daha hızlı çalışan zihnimin bir sonraki saksı
için düşlediğim çiçeğin yanı başımda belirmesini sağlayışı, aylara yayılan
eylemsizliğin içimde büyüyen sıkıntısını yok ettiğinden kendimi mutlu
hissediyorum onca yorgunluğa rağmen. Sonra? Sonra rüya bitti veya uyandım. Bir rüyanın
uyanışın ardından da canlılığını koruyuşunun hazzıyla oturdum bir süre yatağın
içinde. Rüyaların bir dolu sembolden oluştuğunu söyleyenlerden haberdardım. Denizin,
varamayışın, boş saksıların, toprak yığının acı çikolatayı andıran renginin ve
zihnimin var kıldığı çiçeklerin neyi ifade ettiğini merak etmedim. Aklımda sana
söylemek vardı, o büyük yanılgıdan söz etmek.
Masanın başına oturur
oturmaz – gidişatı planlanın dışına çıkaran o tuhaf rastlantılardan biriydi-
fark ettim ki, yanılan yalnızca ben değilmişim. İki kişi için bile büyük
sayılabilecek o bedel şuracıkta duruyor işte. Yanıldım ve yanılıyorsun. Çok hem
de… “
Mektubu usulca zarfına yerleştirdim. Anlaşılır şeyler
söylemiyordu ve aklım uzaklaşmayan ve yakınlaşmayan, o mavisi değişik denize
takılı kalmıştı…
Mey