“ Sonra sözcüklerin kumda
bıraktığı izlerin içine yerleştim.”
Küçük hikâyelerin içine
büyük imgeler yerleştirerek kat ediyor yolu. Söz, zehriyle kendini baştan sona
yıkamış bir yılan. Kıvrıla kıvrıla geçtiği yollara bırakıyor iksirini. Utanıyor
dönüp baktıkça, gözlerini yumuyor görmeye. İçinde utancından utanan bir şımarık
tebessüm ediyor.
Endişe. Her yerinde.
Sesinde, gözlerinde, kalbinde ama en çok sıkıca yumduğu ellerinin etine batan
tırnaklarının ucunda.
Küçük hikâyelerin içine
büyük sözler yerleştirerek kurtulacağını sanıyor. Görülebileceğinden
ürktüğünden daha çok ürküyor hiç görülmemekten. Ne zaman bir suçun faili
aransa, kendini orta yere atıp “bendim!” diye haykırmaktan korkuyor…
Küçük hikâyelerin içine
büyük bir hiç yerleştirdiğini bilmeden dışarı bırakıyor nicedir içinde tuttuğu
soluğu. Susmayı beceremeyeceğinden emin olduğunda anlıyor susacak bir şeyinin
kalmadığını. Tekinsizliğini koynuna alıp, söz’ün kumda bıraktığı o izin içine
yerleşiyor.
Mey