31 Ağustos 2013 Cumartesi

Gülmeye Dair..

Ters çevrilmiş hayıflanmadır
bazen gülmek.
Kimi oluş’ların açıklamasıdır

bi’de…

Mey



Hemhal...

Ruhum, 
ruhuna...


Mey


Sen...

Uzun süren bir yanılgının
geride bıraktığı;
kısa süren bir

iç çekiş…

Mey

                                            Jakub Przybyla

Güvence...

Gelmeyeceğine inandım.
artık,

gelebilirsin…

Mey


                                              Ly Hoang Long

Yanılsamayı Çalıştırma...

Acıklı bir efsanenin ardı sıra
koştu.
Bilemedi, duramadı;
durduramadı.

Baştan sona o  oldu…

Mey



                                                   Kira Malkova

Gitme dersleri...

Senin gittiğin gibi gidilmez…

Mey




30 Ağustos 2013 Cuma

Bir Gevezenin Zulasına Gizlediklerine Dair...

Gülüş’ü.

( gülüşüyle evetler sevinci)

Düşünüş’ü.

( bir kediye sorabilir asıl soruyu)

Eyleyişi.

( söylemeyi yetersiz bulduğundan)

Sevişi.

( gözlerini birkaç kifayetsiz öyküden alamayarak)

Korkusu.

( ya biliyorsa…)

Kabusu.

( ya hiç bilmezse…)

Değeri.

( salt varoluşundan.)

Mey


                                                Caras Ionut

Hayat, Saksağanlar ve Şapşal Kediler Üzerine Kısa Bir not...

Sabah oluyor. Saksağanlar kötü seslerine aldırmadan, hınzırca ötmeye başladılar. İnsanlardan çok, sürekli dalga geçtikleri kedicikleri uyandırma amaçlı bir ötüş sanki bu. Birçok kedinin bu oyuncu ve hınzır kuşlar tarafından delirtildiğini bizzat izlemiş biri olarak, kuşun sesinin bende de benzer bir kötücül yaramazlığı uyandırdığını gizlemeyeceğim.


Henüz uyumadım. Biraz önce tek solukta okuyup bitirdiğim romana dair düşünceler zihnimde henüz yerlerini bulmamışken, gözlerimdeki yanmaya karşın bu saatten sonra yatağa gitmenin anlamsız olduğunu söylüyorum kendime. Çünkü yarım saat içinde uyanmış olmalıyım.

Romana başlarken sonucun tam da bu olacağını biliyordum elbette. Yine de kendimi, “uyumadan önce birkaç sayfa” diyerek kandırma girişiminde bulunduğumu saklayamayacağım. İnsanın en kolay kandırabildiği kişinin yine kendisi olması ironi aslında. İnsan kendine kanmaya gönüllü bir hayvandır. Bu yüzden en aleni, en saçma yalanları kendimize söyleriz. İnanmaya bunca hazır bir varlık dolanıyorken ortalık yerde, yalanı boşa harcamanın anlamı kalmazdı yoksa.


Hayatla aramızdaki ilişkinin; hınzır saksağanla onun her oyununa kanmaya hazır şapşal kedinin ilişkisine benzediğinin farkındayım aslında. Hayat hınzır ve ben şapşal. İyi bir seyirlik bu. İzledim oradan biliyorum. Saksağanın kediye ettiklerinin trajikomikliğini bildiğimden olsa gerek, sürekli gülümsüyorum olan bitene.

Ve içimde hep o umut. Bir gün şapşal kedi, hınzır saksağanı yakalayacak. Aptalca mı? eee, baştan söyledik ya, kedi o. Şapşal bir kedi.

Mey


Tersine Masal...

Başıma gelen en kötü şeysin, dedi kadın.
Adam gülümsedi ve karşılık verdi: Ben de seni seviyorum.
Birlikte uzun zaman mutsuz oldular...

Mey


                                                   Jessica Somers

29 Ağustos 2013 Perşembe

Yaryüzü...

Aşk ülkesinin ikliminin
bir belirleyeni var şimdilerde: yaryüzü hareketleri. 

Mey



                                                Ivan Terestchenko

İğne...

bekliyorum, gelmiyor. kağıtlar harcıyorum, üzerini doldurup sonrasında buruşturduğum sayfalardan af diliyorum bir yandan da. af diliyor ve aynını yine yapıyorum. arsızım. bağışlanma umudum yok, yine de bekliyorum ve gelmiyor.

gelmeyeni beklerken, önce yarenlik edip, ardından avucumun içinde top yaptığım kağıtlardan alıyorum öcümü. zihnimi yerinden çıkarıp, ona bir beden verip üstelik, diken tarlasının içine atıvermek isterdim, diye yazıyorum az sonra avuçlarımın arasında ufalttıktan sonra çöpe fırlatacağım kağıdın üzerine. “fırlatılmışlık neymiş, anla bakalım sen de” diyorum yüzüme yakınlaştırırken onu. “ varoluşsal fırlatılmışlık neymiş, öğren bakalım sen de”

madem gelmeyecek, ne diye bekliyorsun, diye soruyorum, sonra domuzuna susuyorum. ben susarken güneş doğuyor. bulabildiğim tüm kötü şiirleri okumuş olarak giriyorum yatağa. bir dize birinden, bir dize ötekinden söylenip; kendi çalıntı berbat şiirimi iğneliyorum yanımdaki sahipsiz yastığa.

gözlerimi kapatıyorum, zihnime binlerce iğne batıyor.

Mey



KendineSusan...

Açıldı. Kararsızlıkla kapandı ama hemen. Bir daha. İkincisi biraz daha cesurcaydı; bu yüzden cesaret bir balon gibi sönerken öfkeyle sıkıca kapandı iki dudak birbirine. Alt dudağını dişlemiş olabilirdi. Bir daha denemeyecekti. Tümden sustu.


Konuşma, söz söyleme gücünü yitirmeyi diledi. O zaman korkaklık değil, özür olacaktı susmak. Tekrar ısırdı dudaklarını. Başını önüne eğdi. Karanlık kapladı her yanı. Ben görmeyince evren yok, diye düşündü. Bakışlarının dilini susturdu.

Mey




                                                     Andy Denzler

Donkişot

Donkişot incelen aya bakarak bağırır;
Ayı kemiren güneşse
Tüm yel değirmenleri ileri!
Getirin sevgileri.


Dilek Değerli


Özgürlük Alıştırması...

Sana susa susa
serbest kalacak

o tutsak söz…

Mey




Kısır Döngü...

İlerliyormuş hissine karşın ayakların insanı hep aynı yere götürmesinden başka nedir ki, dedi. 
Düşündüm.  Haklı gibiydi. Peki düşüncenin kısırlaşmış döngüsü, diye sordum.
Ha bedenin ayakları ha zihnin ayakları, cevabının geleceği belliydi. Şaşırmadım.
Düşüncenin ayakları nedir biliyor musun, sorusu geldi peşinden.
Biliyordum.
O, dedim.  İnatla düş'ündüğündür....

Mey

                                            Gelber Narrenhut

Yokluk, Varlık...

yolun kenarında öyle hareketsiz yatiyordu, araba çarpmıştı, ilkin bir tilki cesedi olabilir diye düşündüm, muhtemelen başka bir sürücü onu yolun kenara sürükleyerek, başı boş köpeklere, kargalara yem olması için bırakmıştı, yoo, hayır tilki değilmiş, gördüğüm bir martıdır, mazot, toprak, deniz kokuyordu, kim bilir ne zorluklarla gecenin karanlığını delerek yolun kıyısına varmıştı. yok artık. insanoğlu olmayan şeye "yok, yokluk" der, ve yokluk üzerine kurar kendi evrenini. bir martı vardı, evet var () dı…


Argos Ahıska



Gitmeye Dair....

Sayfa yazı tutmadığında,

kapatırsın.
Ondan...

Mey





İmkansızın Tesellisi...

İmkansızın tesellisi yazılabilir oluşudur.
' sen ' demeden, sen'i sevilebilir kelimelere dönüştürürken,
avuntuyu elinde tutar,
yazabilen parmaklarının ucuna kondurduğun öpücüğe sevinirsin...

Mey




                                            Felicia Simion

Bağışlama İçin Sade Tarife

İnsan bu; yanılır,
yanılgınızı bağışlıyorum.
Söz yoktur kimileyin anlatabilecek,
sözsüzlüğünüzü de bağışlıyorum.
Gider insan bazen öyle gerektiğinden,
gidişinizi bağışlıyorum.
Gidilen yolların dönüşü de vardır çoğun,
işte onu, dönüşünüzü bağışlamıyorum.

Siz de bunu bağışlayın!

Mey

                                  Emanuela Migliaccio

Miş'li Gelecek Zaman Öyküsü...

O noktada duracakmışım. Karşımdaki duvarı görmeden, göremeden öylece duracakmışım. Geçip giden aylar yorulacakmış orada öylece duruşumdan, ben bıkmayacakmışım.

Günler sonra, göremediğim o duvarın arkasından sahibini bilmediğim o el bir çiçek fırlatacakmış ayaklarımın dibine. Binlercesinin ilki. Bir sümbül olacakmış ilk çiçek. Bakakalacakmışım. Derken bir karanfil, ardından papatya demeti, kasımpatı, nihayetinde güller… Çiçekler önüme, üstüme düştükçe bir daha hiç duramayacakmışçasına yer değiştirecekmiş içimde sözcükler. Onları susturmanın yolunu bulamayacakmışım.

Sana o çiçekler, diyecekmiş içimdeki gülüş dolu ses. Yüzüme yayılan tebessümün duruyor oluşuma bir etkisi olmayacakmış. Vakit geçirmeden azarlayacakmış ummaya direnmemi söyleyen ötekisi: sana değil o çiçekler, eğilip almaya yeltenme sakın.

Duracakmışım, duracakmış, dura… Binlerce çiçek üstümü örtüp beni görünmez kılana kadar duracakmışım.  Doğanın türlü çeşitli rengini, kokusunu üstüme giyip hiç konuşmadan, kılımı kıpırdatmadan öylece duracakmışım.

 Hiç ama hiçbir şey sormayacakmışım… Bu böyle olacakmış.

Mey



28 Ağustos 2013 Çarşamba

Kelebek...

bakışlarına,
kelebeğin kanat çırpışının
gölgesi vurmuş.
aşkın...

Mey


                                                Leonardo da Vinci

Yasak Şarkı...

Yasak bir şarkının,
yan yana gelmez,
iki notasıydılar.
hiç çalınmadılar.
hep umdular.

Mey


                                         Vitalijus Butyrinas

Ayrılışın Kısa Öyküsü...


Ne kadar? Herkesin kabul ettiği kadar, demiş şair. O kadar akşamdı yani. Kıyıya yürümüştük. Yumuşak kuma bata çıka ilerlerken birimiz söyleniyor, diğeri bu söylenmeye gülüyordu. İlerideki mendirekte martıları görünce durmuştuk. Burada martı olmaz, itirazının kimden geldiğinin de önemi yoktu, itirazın kendisinin de. Orada martılar vardı işte. Birimizin yok sayma konusundaki başarısı karşısında diğerinin inatla var kılma çabası başımıza belaydı. Görmezden gelebiliriz ile görmek zorundayız çatışması peydah olunca ayaklarımız ayrı yönleri adımladı. Bu ayrılış acı vericiydi ve gönüllü ya da / veya gönülsüz payımıza düşeni aldık. Ben martıların peşine gittim, sen sazlıkların arasında kayboldun. Gece ikimize de indi. Bu işte martıların hiç suçu yoktu.

Mey


Garabet...

Bakışlarının arasından yitip giden bir şey var.
Yara.
Korku.
Sinsi.

Göç.
Soramıyorum, hangimizin garabeti daha büyük?

Mey

                                 Emil Alzamora

..Sessizliğe Gerekçe...


Sustuğum her an seninle konuşuyorum; sessizliğin bunca uzaması ondan, dedi.
Hala işitilmemekte olduğunun  farkında değil gibiydi.

Mey

                                 Wilhelm Hammershoi

Öyküyü Uzun Tutma Çabası..

Ki öykü, “ gözlerinden gamzelerine kadar” diyebilmeyi

Olabildiğince uzun tutmaktır…

Mey


                                           Oswaldo Guayasamin

Biteviye...

Baktı. Oradaydı. Derince bir yoldan gelmiş görünüyordu.
Ağzının kıvrımında; hüzün ya da içten gelen bir gülüş’ten çıkma.
Artık benimle, diye düşündü. Artık benim.
Bir adı olmalı mı? Gülümsedi.
Biteviye, dedi. Ağzımın kıvrımında biteviye…


Mey



Vidi Cor Meum…


Nasıl da orada,
yuvasındaymış gibi,
yok gibi,
hiç gibi...


Mey



                                  Roxana Labagnara

Kadında Şiir...

Kadın med’dir şiire,
şiirse cezir kadına…
gelir,
alır,
terk eder,
unutur,
anımsar,
geri döner
biri diğerine…


Mey

                                                   Leon Spiliaert

Öykü Susması...


Ki öykü, içinden susar.
Çünkü
söz’ü bileylersin
çıktığı ağızdan başlar,

Kanatmaya…

Mey



Yanlışlanabilir Bir Hayat Yaşamak Üzerine Küçük Bir Gevezelik...

" insanın her adımda kendini yeniden inşa edebilmesi için." dedi yavrukuş. Onun kadar iyimser değildim: " benliğin şantiyeye dönüşmesi olur bu olsa olsa" diyerek itiraz ettim. Kavga çıksın istiyordum, şöyle bağıra çağıra. Niyetimi anlamış olacak ki, yavrukuş sustu. Kolayına susmazdı, şaşırdım. Üsteleyeceğimi biliyordum; çarptığım sözssüz duvar beni bir an için afallattıysa da, kendimi çabuk topladım. Yavrukuş'un konuyu çoktan kapatmış olduğunu görmezden gelerek ve meseleye ilişkin hırsımı görünür kılma arzusuyla Popper'a sarıldım:

" bir popper...iki popper...üç popper... Yaşamak da bir bilimdir, öyle değil mi, poper?" diye cıvıldadım.

Yavrukuş güldü. O güldüğünde ürkerdim. Ürküntüme fiyakalı bir süs geçirip oradan kaçmadan az önce sırıtarak;

“ inşaata girmek tehlikeli ve yasaktır" diye bağırdım. Şahane kaçışımın iri adımları arasında yavrukuş'un kahkahasını duymazdan gelebilecek denli becerikliydim neyse ki.

 MEY




27 Ağustos 2013 Salı

Ölü Söz...

Bıçaklığından bıktı. Acıtmaktan, acımaktan. İki kalp arasında birbirine dönen cinayet silahı olmaklığından.
Ölü söz kimi incitir ki? Öldü…


Mey



                                                 Charles Broley

Kına...

Kendi içredir
süsü,
kalbe yakılan kınanın…


Mey



Endişe...

Şimdi kimsenin bir şey bildiği yok ya,
korkuyorum.
Birimizin söyleyeceği tutarsa...

Mey


                                                  Tina Kivinen

İz...


Senin izine düşmek mevsimler, kitaplar, en çok da öyküler gelip geçerken; ‘ bir dilin serabından ötekinin vahasına doğru’ yolculuğun bitimsiz tadını koynunda taşıyıp durmaktan başka bir şey olmadı. Ki…


Mey


Yokum...

Hükmü yok yüzümün

kırık aynalar diyarında.

Mey



Oğul Kucağı...

                                                                                          Ethem için…


Bu gece yalnız uyumayacaksın oğul, dedi adam. Uzandı oğlunun altında yattığı toprağın üzerine. Sardı kollarıyla oğlunun zalim yârini. Yanağını dayadı çocuğun  toprak altında yanağının olması gereken yere. Bak şimdi de ben senin kucağındayım, diye fısıldadı. Gözlerini kapadı. Uyumadı.

Mey


Akrep...

Beklemenin dar geçitlerinden geçiyorum. Sürekli saatime bakıyorum. Akrebe takılıyor gözüm, neden akrep? Zaman insanı haince yaralayabilir mi? Nedir bu özlemin ağzımda bıraktığı küflü tat?
Gelmeyecek
Gelecek
Gelmeyecek
Saatimi hızla kırıp, içindeki akrebi söküp atıyorum..


Seçkin Aydın Kınacı


Sakıncalı Soru...

"Bir kadın daha ne kadar kanatabilir kendi kalbini? "
sorusunun yanıtını öğrenmek için;
lütfen deneme yapmayınız...

Mey




26 Ağustos 2013 Pazartesi

Beyaz Atlı Doğru...

Aramanın ihmali,
bekleyişin sonsuzluğu içinde hiç gelmeyecek olan
sana.
Yine de...

Mey

                                                         Jorge Avezedo

Kısa Mesafe...

Başlangıçta kolay aşılabilir bir mesafe gibi duruyordu. Bu inançla hiçbir endişe hissetmedi. Altı üstü bir inişti ve türdeşlerinden binlercesi bu inişi başarıyla gerçekleştirmişti. Ve nihayet sıra ona gelmişti. Onun da bu inişi hiçbir engelle karşılaşmadan başaracağından kuşku yoktu.

Bu bir var oluştu elbette. Kısacık bir var oluş anı. Birkaç saniye sürecek ve “hep yolda olmak” la özdeşleşecek bir oluş şekli…Yolu bitiremeyebilirdi, yolculuğun ortasında ne yaptığının bilincinde olmayan bir el, var oluşu bitirebilirdi küçük bir hareketle. Bu da işin riskli yanıydı.

Her varoluş bir tür risk değil miydi zaten.?Bunları düşünmemeliydi. Sonunda sırası, yaşamla buluşma sırası gelmişti ve bu yola tereddütsüz çıkılmalıydı... Hiç tereddütsüz !


Çıkış noktasına, o pınara ulaştı. Tahminlerinin aksine sakindi. İnişe geçmeden hemen önce “nihayet” diye düşündü ve kendini aşağı doğru bıraktı. O küçük damlacık, o küçük varlık, insani bir varlığın göz pınarından aşağı, yanağına doğru süzüldü. Ten denilen o yumuşak zeminde kayıyordu ardında kendinden bir ıslaklık bırakarak. Çığlık atmak istedi ama sesi yoktu ki... İnsani varlığın yanağından çenesine doğru kaydı ve yere düşüp yok oluş oldu. Dağılıp, kaybolmadan hemen önce, “evet, güzelmiş” diye düşündü. Kısa süren var oluşu, olmayışa karıştı.

Mey

                                                      Kay Duke

Sayıklama...

dili,
aklının önüne geçti.


not: pişman değil!

Mey

                                               Alicia Baladan

Hiç - Keder...

kederle hiç arasında, kederi seçerim (Faulkner'den alıntı galiba) diyor filmdeki adam. kederin seçilebilir bir şey olduğu fikrine itiraz edesim var. keder seçilebilir bir şey değildir, diye hatırlatıyorum kendime. o göstere göstere gelip size yerleşen bir şeydir. hiç? İç görü onu seçmenin değil ama anlamanın ya da farkında olmanın mümkün olduğunu söylüyor. anlamanın ve günün birinde " sen de geçeceksin tüm sessizliklerden" diyebilmenin. hiç çünkü... 

Mey


                                                   Navid Haghighi

Aksak Soru...

Yeni bir dil mi arasam… Ya da bir dil mi olsam,
nasıl,
ama nasıl anlatsam sana;
*bir balığın bir başka balığa onu sevdiğini söylemeye gücünün yetmeyeceğini...

Mey



*” Bir balık bir başka balığa onu sevdiğini söyler mi?” Enis Batur

                                   Michael Garlington

Yokluk...

güneş almayan odalarda
huysuzlaşıyor,
yokluk.
gölgeler çürüyor
sessizliğinde...

Mey
                                                  Georges Franju

25 Ağustos 2013 Pazar

Senin...

Yakışıklı bir mektubun
yakışıklı
son sözü
idi.

Senin...

Mey


                                                Qin YounJun

Kırık...


söz kırıldı...
aksak bir ritim şimdi
kalbin mırıltısı...

Mey

                                             Tomio Kinoshita

Bahar Temizliği İçin Yönerge..


Bazen bir gece aniden bahar temizliği yapacağınız tutar. İç evinize bakar, bakarken gözünüze fazlalık gibi görünenleri atmakla işe başlamak istersiniz. Oraya buraya savrulmuş öteberi kirlilik gibi görünmektedir. Attığınız her bir parçayla arınacağınızı düşünürsünüz. Üstünüzde en sevdiğiniz kırmızı entari, halının üstüne bağdaş kurar, fazlalık dediğiniz her şeyi yığarsınız önünüze atmadan önce birer birer elden geçirmek için. Önce kurgularınızı, yanlış anlamalarınızı alırsınız… at çöpe. Bakın orada büyülü sandığınız o bakış duruyor… yallah çöpe. Kurduğunuz cümleler sahibine ulaşmayan, ulaşsa da anlam taşımayan hoop çöpe. Bir gece çok korkmuştunuz, içiniz titremişti, ne gerek var, korku zayıf gösterir şimdi, çöpe. Zihinsel fotoğraflar, olmasalar daha iyi; yok olsunlar… İzlediğiniz bir film… Bir şey anlamamıştınız zaten de, dolu dolu cümleler kurmuştunuz akıllı görünmek adına, yer var… Çöpe. Bir de anlatıp durduğunuz hikâyeleriniz var tabii. Hikâyeyi kim ne yapsın? Çöpe. Her şey bittiğinde yükümden kurtuldum sanısı, arınmanın mümkün olmadığını bir an için unutmanıza neden olur, temiz bir rüya umuduyla yatağa yollanırsınız.

Mey

                                                    Max Ernst

Yanlışlık...

Geçici bir gülüş’tüm
ağzının kıvrımına

yanlışlıkla yapışan.

Mey


                                                 Paul Himmel