İyi günleri olur insanın. Kötü olanları da elbet. Bilirim.
İyi ve kötünün birbirine muhtaçlığını. Şeytansız tanrıların olamayacağını
bildiğim gibi. Ve yine bilirim, birinin diğerinin yolunu açtığını. Yazgının
birbirini dinlendiren oyunbazlarıdır iyi ve kötü. Oynasınlar oyunlarını, alıp
veremediğim yok. Hayattan gelen düğün bayram bana. Asıl sorun, birinin yerini
diğerine değil de, boşluğa bırakması
olurdu. Yaşamaya dair en büyük korkulu öngörüm boşluk ihtimali olmuştur. İçinde
iyi ve / veya kötü barındırmayan devasa bir boşluk. Çünkü boşluk, esnektir;
çevrelediğinin şeklini alır ve onu kendine
- kendinden bir şeye ya da – dönüştürür.
İyi, lütuftur insan algısında.
Kötü’ye rıza gösterir.
Boşluk. İşte bu korkutucudur. Bilirim.
Bunları bilerek doğmadım elbette, diye geçiriyorum aklımdan.
Bunları hep bilerek doğmadım elbette’yi aklımdan geçirirken o mekanik sesin
ineceğim durağın yaklaştığını haber verdiğini fark edip, düşünceyi erteliyorum.
Toparlanıp, inmeye hazırlanıyorum. Ringi yakalayabilir miyim, sorusuyla saatime
bakıyorum. Mümkün. Tren durağa girerken yavaşlıyor, üniversiteliler iniş
kapısına yığılıyor, peşlerindeyim. Nihayet yer üstüne çıktığımda, esintili
bahar havasının yaydığı türlü kokuyla bir an sersemliyor, gözlerim de henüz
uyum sağlamadığı ışığın verdiği rahatsızlıkla hafifçe kısılıyor. Durak caddenin
karşısında. Görünürde otobüs yok. Beklemekle yürümek arasında kararsız, durağa
doğru ilerliyorum. Kesintiye uğramış düşüncenin canı bir sigara çekiyor. Caddenin
karşısına geçmek zor iş. Bu noktada genellikle büyük şehir belediyesine
küfredilir. Ediyorum. Benzer sözcükler ring bekleyen üniversitelilerin
durağının önünden geçerken kulağıma çarpıyor. Gülüyorum. Durağa ulaşır ulaşmaz,
kalabalıktan ringin epeydir gelmediğini anlıyorum. Bir sigara içimlik bekler,
gelmezse yürürüm diyorum kendime. Yürüyesim var aslında, neden yokuşa sürdüğümü
de bilmiyorum. Çantamdan sigarayı çıkarmak için verdiğim uğraşın bir benzerini
çakmak için verirken, duraktaki kadınlardan birinin bakışlarının beğenmezlikle
üstüme kilitlenmiş olduğunu fark ediyorum. Gülemem, ağzımda henüz yakmadığım
bir sigara var. İyilik ve kötülük birer algı meselesidir sadece, diye araya
giriyor düşüncem. Yersiz. Dur bir şimdi. Çakmak yok. Semt sakinlerinin, geciken
ring ve belediye hakkındaki nazik eleştiri cümleleri işitiliyor bir yandan. Çantanın
az önce kontrol ettiğim kısmına tekrar uzanan parmaklarım çakmağın kaygan,
metalik zeminine değiyor. Çıkarıp sigaramı ateşliyorum. Yan gözle süzülüşüme
aldırmadan savuruyorum ilk nefesin dumanını. İyi geliyor. Ciğerlerinin aynı
fikirde olduğunu sanmam, diye araya giriyor düşüncem. Susturulmaktan haz
etmemiş besbelli. Peki, diyorum. Yürüyelim.
Hafif bir yokuş var önümde. İyi ve kötü ile işimiz bitti
sanıyordum ya, aklıma düşüveriyor geçen gece okuduğum o cümle: “ Diyalektik,
bir tür protez diş!” Bunu bir tür boşluk övgüsü olarak algılayışımın nedenini
henüz bilmiyorum. Ana caddeyi tüketip,
bahçeleri çiçeğe boyanmış evlerin sıralandığı ara sokaklara dalana kadar cümle
defalarca tekrarlanıyor zihnimce. Gözüm çiçeklerin göz alıcı renklerine
takılıyor. Daha dün çoraktı bu bahçeler, sararmış otlar titriyordu ayazın zalim
keskinliğinde. Leylak kokusu sarıveriyor bir sokaktan diğerine saptığımda. İçimin
kabardığını hissediyorum. İşte bak, diyor o esnada düşüncem. İyilik de kötülük
de olduğun yerle ilgili. Bazı insanlar bazı sokaklardan hiç geçmez. Veya geçemez.
Bunların hiçbirine itirazım yok. Nasıl olsun? Benim derdim boşlukla.
Boşluk düşüncesinin zihnimde giderek belirgin ve yinelenen
bir korkuya dönüşmesinin, aslında diyalektiğe inancımın zayıflamasıyla ilgisi
olup olmadığını soracak gibi oluyorum. Cıvıldaşan kuşlar dikkatimi dağıtıyor. Çevredeki
ağaçlara bakınıyorum görebilmek için, görünürde bir tanesi bile yok. İşitilebiliyor
olman yetmeli, diyorum. Görmek, lüks.
Bahçeli güzel evlerin yanından geçiyorum, şık eşofmanlı
insanların yürüyüş yaptıkları parkların kıyısından. Baharın her türlü kokusunu
burada, bu mahallede mümkün kılmış güçlülüğün tiksindirici burnu büyüklüğünün sokaklarını
adımlıyorum. Çiçeklerin renkleri, kuşların ötüşü, ağaçlardan yayılan koku mide
bulandırıcı bir pişmanlığa dönüşüyor evimin sokağı uzaktan görünür oldukça. Otobüsü
beklemeydim, diyorum. Çünkü diyalektik, ‘ bir tür protez diş’.
Böyle böyle yaklaşıyoruz birbirimize. Boşluk ve ben. Ve anlıyorum. Bildiklerimin bir kısmının
hepten yanlışlığını. Boşluktan korkmaz insan. Tarafından çevrelenip, ona
dönüştüğünde alacağı şekli merak eder olsa olsa. Zihnimdeki onulmaz kaşıntı
şiddetini artırıyor bu sıra. Evimin önündeyim. Anahtarımı çıkarırken beni bu
noktaya sürükleyen düşünceme fısıldıyorum: bakışlarının şeklini de alırmış,
hazır mısın?
Mey