Gerçekten ürkmeyiz de zihnimizin oyunları
ödümüzü koparır. Çekmecedeki düşman hem oyun hem gerçek. Ben de öyleyim.
Başka bir şeyin arayışındayken bulunan ve epeydir akla
düşmemiş şeyle rastlaşmanın heyecana benzer bir kıpırtısı oluyor. Önemsiz,
çoktan unutulmuş – unutulması için çabalanmış olması muhtemel -, artık
olmadığın bir seni içeren – tam olmadı -. Bir daha deneyelim: Artık olmadığın
senden izler taşıyan ve epeydir olduğun sen’e çokça yabancı, bundandır ki,
tuhaf bulduğun; bir yabancının gizine meraklanıştan sorulandığın ve sorunun
yanıtına sahip olmak sıkıcı günlerine biraz değişim, birazdan biraz fazla
heyecan getirecek gibi göründüğünden sevindiğin bir bulma hali insana neler
ediyorsa, o oluyor.
Tanıdın aslında, tanıyacaksın tabii. Onca yarenlik, az şey
mi? Neden bu tebessüm peki?
- - Bunu şimdi sorma!
Varsayma’dan kurtuluşun göründüğü vakitlere rastlıyor bu
nesneyi bir kenara kaldırıp, unutuşu kutsadığın günler. Oysa ortaöğretim
seçmeli psikoloji, üçüncü ünitede altını çize çize yazar:
- - Mutlak unutma yoktur!
Zaman ilerleyişini ve
işleyişini sürdürür diye belledik. Zamanı kesintiye uğratamazsın, dediler
inandık. Zaman anını bekleyenleri kollar demediler, bilemedik. Seni geriye,
dönmeyi aklının ucundan geçirmediğin bir ana fırlatıverir de demediler,
başımıza gelince şaştık kaldık.
Doğada olup bitenin yine doğada olup bitenlerle açıklanması.
Kabullenebileceğin dümdüz yargılar. Doğruluk değeri olsun yeter.
- - D V Y
Bunlar seni ikna eder. Boynunu büker, bu böyle dersin. Bitti,
gitti.
Ama nedir bu gizemli haller? Çekmeceye saklanmış, sessiz
sedasız beklemiş, beklerken pusatını bilemiş, süslü cinayet planları yapmış,
dişini de sıkmış besbelli. Şimdi neremden vuracak seni?
- - Saman altı ettiğim kızgınlıklarımdan belki,
belki de allamayı sevdiğim düş kırıklıklarımdan.
Boşa sinmiş, planlar yapmış o vakit. Bunların acıtacağı olsa
olsa boyanın akıp gidişi.
- - İntikamını sevsinler!
Merak içini kemiriyor. Az çok bilir gibiyim, diye
düşünüyorsun.
- - Epeyce güçlü tahminlerim de var.
Ama yine de varsayımsallar. Doğrulanmaya muhtaç sezgisi
bile, içini bayram yerindeki korku tünelinin önüne götürüp bırakıyor. Kapı önünde
azabından çekinen ama içeri girmenin cazibesinden kendini kurtaramayan
çocukların bekleyişi gibisin.
- - Kişisel dehşetini, sosyal dehşete ikame etmedin
mi sen, diye sorma şimdi!
Yüz yüzesiniz.
- - Yaban bakıyor.
Nesne bakmaz, aklını başına al.
- - Domuz gibi bakıyor işte, aklımın burada, tam şu
anda işi yok! Yaban bakıyor.
Bilemedi seni. Gönül mü
koyacaksın şimdi buna? Sen onu bildin, o seni bilemedi.
- - Bilmezden geliyordur belki de. Olamaz mı?
Kıçı başı dağıttın iyice, bi dur!
- - Soluklanıyorum. Derince hava çekiyorum içime. Tutuyorum
biraz, sonra az az geri veriyorum. Ciğerimin sızısını böyle atıyorum dünyaya.
Çok anlatıp hiçbir şey
söylememeyi sana kim öğretti?
- - Belleğim oyunda belli ki. Gidip gelen; gerçek
mi, sanı mı bilemediğim yaşam kırıntıları atıyor önüme muhtaçlığımdan her
birine yapışıvermem. O yolları yürüdüm mü, o sözler döküldü cidden ağzımdan,
olmayanlar sahici miydi? Soruyorum ve cevap: D V Y
Çok güzel!
Limoni kokuyor. Kokuya limoni
denir miydi?
- - Denilmezse de, dedin atık.
Çürük limon değil ama bildiğin taze ve mis kokulu olanlardan.
- - Nesne kokar. Bunda bir sorun yok.
Nesne koku yayar. Yaban baktığı
senin kuruntun. Koku ve bakış hem oyun hem gerçek.
- - Oyuncu bir gerçek!
Nesne bir başka nesnenin içinde. Nesneyi
başka bir nesnede gizledin. Sözü başka bir sözde.
- - Beni başka bir bende.
Düşman, hem oyun hem gerçek.
- Ben de öyleyim.
Mey
.
- -